English    Türkçe    فارسی   

3
3321-3345

  • زود استر را فروشید آن حریص ** یافت از غم وز زیان آن دم محیص
  • O haris adam, hemencecik katırı da sattı, dertten de kurtuldu, ziyandan da.
  • روز ثالث گفت سگ با آن خروس ** ای امیر کاذبان با طبل و کوس
  • Üçüncü günü köpek, horoza dedi ki: “Ey beyliği davulla dümbelekle ilân edilen yalancılar beyi, hani, nerede vaadin?”
  • گفت او بفروخت استر را شتاب ** گفت فردایش غلام آید مصاب
  • Horoz, “Acele katırı da sattı. Fakat yarın kölesi ölecek.
  • چون غلام او بمیرد نانها ** بر سگ و خواهنده ریزند اقربا
  • Ölünce de akrabası, yoksullara köpeklere ekmekler dağıtacaklar” dedi.
  • این شنید و آن غلامش را فروخت ** رست از خسران و رخ را بر فروخت 3325
  • Adam, bunu duyunca köleyi de satıp ziyandan kurtuldu, yüzü parladı, neşelendi.
  • شکرها می‌کرد و شادیها که من ** رستم از سه واقعه اندر زمن
  • Şükürler etmekte, âlemde üç ziyandan da kurtuldum.
  • تا زبان مرغ و سگ آموختم ** دیده‌ی س القضا را دوختم
  • Kümes hayvanlarıyla köpeklerin dillerini öğrendim de kötü takdirlerden kendimi kurtardım demekteydi.
  • روز دیگر آن سگ محروم گفت ** کای خروس ژاژخا کو طاق و جفت
  • Ekmekten mahrum kalan köpek, üçüncü gün “Ey tek, çift atıp duran herzevekil ve yalancı horoz!
  • خجل گشتن خروس پیش سگ به سبب دروغ شدن در آن سه وعده
  • Köpeğe vaat ettiği üç şeyde de yalanı çıkmış olan horozun utanması
  • چند چند آخر دروغ و مکر تو ** خود نپرد جز دروغ از وکر تو
  • Yalanın, düzenin niceye bir sürecek? Sen yalandan başka bir söz söylemez misin?” dedi.
  • گفت حاشا از من و از جنس من ** که بگردیم از دروغی ممتحن 3330
  • Horoz dedi ki: “Haşa… Ne ben yalan söylerim, ne benim cinsimden olan öbür horozlar. Biz yalandan yunmuş, arınmışız!
  • ما خروسان چون مذن راست‌گوی ** هم رقیب آفتاب و وقت‌جوی
  • Biz horozlar, müezzinler gibi doğru söyler, güneşi gözetler, vakit geldi mi ki diye bekler dururuz!
  • پاسبان آفتابیم از درون ** گر کنی بالای ما طشتی نگون
  • Bizi bir leğen altına kapatsalar yine içten içe güneşi gözler, onun nerede olduğunu anlarız.
  • پاسبان آفتابند اولیا ** در بشر واقف ز اسرار خدا
  • Velîler, güneşin bekçileridir. İnsanlar içinde Allah sırlarını bilir, anlar onlar.
  • اصل ما را حق پی بانگ نماز ** داد هدیه آدمی را در جهاز
  • Allah, bizi namaz vaktini bildirmek üzere Âdemoğluna hediye etmiştir.
  • گر بناهنگام سهوی‌مان رود ** در اذان آن مقتل ما می‌شود 3335
  • İçimizden biri yanılır da vakitsiz öterse o ötüşü ölümüne sebep olur.
  • گفت ناهنگام حی عل فلاح ** خون ما را می‌کند خوار و مباح
  • Vakitsiz “Haydin namaza” dememiz, kanımızı mubah eder.
  • آنک معصوم آمد و پاک از غلط ** آن خروس جان وحی آمد فقط
  • Masum olan, yanılmayansa ancak vahye mahzar olan can horozudur.
  • آن غلامش مرد پیش مشتری ** شد زیان مشتری آن یکسری
  • Kölesini de sattı. Köle satılır satılmaz öldü, alan da iki kat ziyana girdi.
  • او گریزانید مالش را ولیک ** خون خود را ریخت اندر یاب نیک
  • Malını kaçırdı ama iyi bil ki kendi kanına girdi.
  • یک زیان دفع زیانها می‌شدی ** جسم و مال ماست جانها را فدا 3340
  • Bir ziyana uğramak, birçok ziyanları defedecekti. Cismimiz, malımız, canlarımıza fedadır; canımıza gelecek belâ, cismimize, malımıza gelir.
  • پیش شاهان در سیاست‌گستری ** می‌دهی تو مال و سر را می‌خری
  • Gazaba uğradın mı padişahlara malını verir, başını kurtarırsın.
  • اعجمی چون گشته‌ای اندر قضا ** می‌گریزانی ز داور مال را
  • Fakat iş bilmez cahil misin? Kazaya düşünce padişahtan malını kaçırmaya kalkışırsın.
  • خبر کردن خروس از مرگ خواجه
  • Horozun ev sahibinin ölümünü haber vermesi
  • لیک فردا خواهد او مردن یقین ** گاو خواهد کشت وارث در حنین
  • Fakat şimdi de yarınki gün ev sahibi ölecek. Mirasına konan feryat ve figan ederek bir öküz kesecek.
  • صاحب خانه بخواهد مرد رفت ** روز فردا نک رسیدت لوت زفت
  • Yarın, adam ölünce sana epeyce yemek düşecek.
  • پاره‌های نان و لالنگ و طعام ** در میان کوی یابد خاص و عام 3345
  • Köyde halk da, ileri gelenler de kurban etleri, lalangalar, yemekler yiyecekler.