-
زود استر را فروشید آن حریص ** یافت از غم وز زیان آن دم محیص
- O haris adam, hemencecik katırı da sattı, dertten de kurtuldu, ziyandan da.
-
روز ثالث گفت سگ با آن خروس ** ای امیر کاذبان با طبل و کوس
- Üçüncü günü köpek, horoza dedi ki: “Ey beyliği davulla dümbelekle ilân edilen yalancılar beyi, hani, nerede vaadin?”
-
گفت او بفروخت استر را شتاب ** گفت فردایش غلام آید مصاب
- Horoz, “Acele katırı da sattı. Fakat yarın kölesi ölecek.
-
چون غلام او بمیرد نانها ** بر سگ و خواهنده ریزند اقربا
- Ölünce de akrabası, yoksullara köpeklere ekmekler dağıtacaklar” dedi.
-
این شنید و آن غلامش را فروخت ** رست از خسران و رخ را بر فروخت 3325
- Adam, bunu duyunca köleyi de satıp ziyandan kurtuldu, yüzü parladı, neşelendi.
-
شکرها میکرد و شادیها که من ** رستم از سه واقعه اندر زمن
- Şükürler etmekte, âlemde üç ziyandan da kurtuldum.
-
تا زبان مرغ و سگ آموختم ** دیدهی س القضا را دوختم
- Kümes hayvanlarıyla köpeklerin dillerini öğrendim de kötü takdirlerden kendimi kurtardım demekteydi.
-
روز دیگر آن سگ محروم گفت ** کای خروس ژاژخا کو طاق و جفت
- Ekmekten mahrum kalan köpek, üçüncü gün “Ey tek, çift atıp duran herzevekil ve yalancı horoz!
-
خجل گشتن خروس پیش سگ به سبب دروغ شدن در آن سه وعده
- Köpeğe vaat ettiği üç şeyde de yalanı çıkmış olan horozun utanması
-
چند چند آخر دروغ و مکر تو ** خود نپرد جز دروغ از وکر تو
- Yalanın, düzenin niceye bir sürecek? Sen yalandan başka bir söz söylemez misin?” dedi.
-
گفت حاشا از من و از جنس من ** که بگردیم از دروغی ممتحن 3330
- Horoz dedi ki: “Haşa… Ne ben yalan söylerim, ne benim cinsimden olan öbür horozlar. Biz yalandan yunmuş, arınmışız!
-
ما خروسان چون مذن راستگوی ** هم رقیب آفتاب و وقتجوی
- Biz horozlar, müezzinler gibi doğru söyler, güneşi gözetler, vakit geldi mi ki diye bekler dururuz!
-
پاسبان آفتابیم از درون ** گر کنی بالای ما طشتی نگون
- Bizi bir leğen altına kapatsalar yine içten içe güneşi gözler, onun nerede olduğunu anlarız.
-
پاسبان آفتابند اولیا ** در بشر واقف ز اسرار خدا
- Velîler, güneşin bekçileridir. İnsanlar içinde Allah sırlarını bilir, anlar onlar.
-
اصل ما را حق پی بانگ نماز ** داد هدیه آدمی را در جهاز
- Allah, bizi namaz vaktini bildirmek üzere Âdemoğluna hediye etmiştir.
-
گر بناهنگام سهویمان رود ** در اذان آن مقتل ما میشود 3335
- İçimizden biri yanılır da vakitsiz öterse o ötüşü ölümüne sebep olur.
-
گفت ناهنگام حی عل فلاح ** خون ما را میکند خوار و مباح
- Vakitsiz “Haydin namaza” dememiz, kanımızı mubah eder.
-
آنک معصوم آمد و پاک از غلط ** آن خروس جان وحی آمد فقط
- Masum olan, yanılmayansa ancak vahye mahzar olan can horozudur.
-
آن غلامش مرد پیش مشتری ** شد زیان مشتری آن یکسری
- Kölesini de sattı. Köle satılır satılmaz öldü, alan da iki kat ziyana girdi.
-
او گریزانید مالش را ولیک ** خون خود را ریخت اندر یاب نیک
- Malını kaçırdı ama iyi bil ki kendi kanına girdi.
-
یک زیان دفع زیانها میشدی ** جسم و مال ماست جانها را فدا 3340
- Bir ziyana uğramak, birçok ziyanları defedecekti. Cismimiz, malımız, canlarımıza fedadır; canımıza gelecek belâ, cismimize, malımıza gelir.
-
پیش شاهان در سیاستگستری ** میدهی تو مال و سر را میخری
- Gazaba uğradın mı padişahlara malını verir, başını kurtarırsın.
-
اعجمی چون گشتهای اندر قضا ** میگریزانی ز داور مال را
- Fakat iş bilmez cahil misin? Kazaya düşünce padişahtan malını kaçırmaya kalkışırsın.
-
خبر کردن خروس از مرگ خواجه
- Horozun ev sahibinin ölümünü haber vermesi
-
لیک فردا خواهد او مردن یقین ** گاو خواهد کشت وارث در حنین
- Fakat şimdi de yarınki gün ev sahibi ölecek. Mirasına konan feryat ve figan ederek bir öküz kesecek.
-
صاحب خانه بخواهد مرد رفت ** روز فردا نک رسیدت لوت زفت
- Yarın, adam ölünce sana epeyce yemek düşecek.
-
پارههای نان و لالنگ و طعام ** در میان کوی یابد خاص و عام 3345
- Köyde halk da, ileri gelenler de kurban etleri, lalangalar, yemekler yiyecekler.