- 
		    برگها همرنگ باشد در نظر ** میوهها هر یک بود نوعی دگر
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Yapraklar da bakılınca bir renktedir. Fakat meyveleri çeşit çeşittir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    برگهای جسمها مانندهاند ** لیک هر جانی بریعی زندهاند
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Yapraklara benzeyen bedenler de birbirine benzer… Benzer ama herkes bir iş için yaratılmıştır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   خلق در بازار یکسان میروند ** آن یکی در ذوق و دیگر دردمند   3515
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Halk yolda her bir tarzda yürür durur; fakat birisi zevk içinde, öbürü dertli, kederli!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    همچنان در مرگ یکسان میرویم ** نیم در خسران و نیمی خسرویم
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - İşte tıpkı bunun gibi ölürken de aynı çeşit ölürüz ama yarımız ziyan içindedir, yarımız padişah!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
	      
		  
		  - 
		  وفات یافتن بلال رضی الله عنه با شادی
 
	      
	       
	      
	       
	      
		  - Allah razı olsun, Bilâl’in neşeyle ölümü
 
		  
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    چون بلال از ضعف شد همچون هلال ** رنگ مرگ افتاد بر روی بلال
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bilâl; zayıflıktan hilâle dönmüş, yüzüne ölüm rengi çökmüştü.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    جفت او دیدش بگفتا وا حرب ** پس بلالش گفت نه نه وا طرب
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Karısı görüp “Ah, bu ne elem, bu ne keder” dedi. Bilâl, “Hayır hayır… Bu ne zevk ve ne neşe,
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    تا کنون اندر حرب بودم ز زیست ** تو چه دانی مرگ چون عیشست و چیست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Şimdiye kadar hayattan elem duymaktaydım, ölüm nasıl bir zevktir, nedir, nedir? Sen bunu ne bileceksin?”
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   این همی گفت و رخش در عین گفت ** نرگس و گلبرگ و لاله میشکفت   3520
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Demekte, bu sözleri söylerken de yüzünde nerkisler, güller, lâleler açılmaktaydı!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    تاب رو و چشم پر انوار او ** می گواهی داد بر گفتار او
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Yüzünün parlaklığıyla nurlu gözleri, sözünün doğruluğuna şehadet ediyordu.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    هر سیه دل می سیه دیدی ورا ** مردم دیده سیاه آمد چرا
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Her gönlü kara adam onun yüzünü simsiyah görürdü ama o, insanların gözbebeğiydi, neden gözbebeği de siyah?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    مردم نادیده باشد رو سیاه ** مردم دیده بود مرآت ماه
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Yüzü kara olanlar, hakikati görmeyenlerdir. İnsanların gözbebeği olan adam ise ayın aynasıdır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    خود کی بیند مردم دیدهی ترا ** در جهان جز مردم دیدهفزا
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Zaten dünyada can gözüne sahip olanlardan başka, senin gözbebeğini kim görebilir ki?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   چون به غیر مردم دیدهش ندید ** پس به غیر او کی در رنگش رسید   3525
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Onu, gözbebeği haline gelenlerden başka kimse göremeyince artık ondan başka kim, onun rengini görüp anlar?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    پس جز او جمله مقلد آمدند ** در صفات مردم دیده بلند
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - İnsanların gözbebeği olan kişiden başka herkes, mertebesi yüce insanın sıfatlarını taklit eder. Hakikati bilmez.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گفت جفتش الفراق ای خوشخصال ** گفت نه نه الوصالست الوصال
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Karısı “Ah ayrılık, ah ayrılık” deyince Bilâl, “Hayır, hayır… Vuslat, vuslat!” dedi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گفت جفت امشب غریبی میروی ** از تبار و خویش غایب میشوی
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Karısı “Bu gece gurbete gidiyorsun… Soyunun sopunun gözlerinden kaybolacaksın” dedi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گفت نه نه بلک امشب جان من ** میرسد خود از غریبی در وطن
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bilâl dedi ki: “Hayır, hayır… Bu gece ruhum, gurbet elinden vatanına ulaşacak!”
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   گفت رویت را کجا بینیم ما ** گفت اندر حلقهی خاص خدا   3530
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Karısı, “Gayri senin yüzünü nerede göreceğiz biz?” dedi. Bilâl dedi ki: “Allah haslarının halkasında!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    حلقهی خاصش به تو پیوسته است ** گر نظر بالا کنی نه سوی پست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Başını kaldırır da –aşağıya değil- yukarıya bakarsan Allah haslarının halkasını görürsün.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    اندر آن حلقه ز رب العالمین ** نور میتابد چو در حلقه نگین
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Yüzük taşının yüzüğe nur saçtığı gibi Âlemlerin Rabbi de o halkayı nurlandırıp durmaktadır!”
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گفت ویران گشت این خانه دریغ ** گفت اندر مه نگر منگر به میغ
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Karısı, “Yazıklar olsun, bu ev yıkıldı artık “ dedi. Bilâl dedi ki: “ Buluta bakma, aya bak! “
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    کرد ویران تا کند معمورتر ** قومم انبه بود و خانه مختصر
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Akrabam kalabalık, ev de küçük… Allah, daha mamur bir hale getirmek için yıktı!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
	      
		  
		  - 
		  حکمت ویران شدن تن به مرگ
 
	      
	       
	      
	       
	      
		  - Bedenin ölümle harap olmasındaki hikmet
 
		  
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   من چو آدم بودم اول حبس کرب ** پر شد اکنون نسل جانم شرق و غرب   3535
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Ben evvelce sıkıntılar içinde hapis olmuş adama benzerdim, şimdi ruhumun nesli doğuyu da kapladı, batıyı da.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    من گدا بودم درین خانه چو چاه ** شاه گشتم قصر باید بهر شاه
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu kuyuya benzeyen evde bir yoksuldum, şimdi padişah oldum, padişaha bir köşk, bir saray lâzım!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    قصرها خود مر شهان را مانسست ** مرده را خانه و مکان گوری بسست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Padişahlar, köşklerde, saraylarda otururlar, ölüye yurt olarak bir mezar kâfi!