English    Türkçe    فارسی   

3
3759-3783

  • پیش پیش آن جنازه‌ت می‌دود ** مونس گور و غریبی می‌شود
  • Allah malı, adım, adım cenazenin önünden gider, kabirde sana gurbet arkadaşı olur.
  • بهر روز مرگ این دم مرده باش ** تا شوی با عشق سرمد خواجه‌تاش 3760
  • Ebedi aşkla kapı yoldaşı olmak için ölüm gününe hazırlan da şimdiden öl!
  • صبر می‌بیند ز پرده‌ی اجتهاد ** روی چون گلنار و زلفین مراد
  • Sabır, gayret perdesi ardındaki sevgilinin nar gibi yüzünü, o isteğin, o dileğin ikiye ayrılmış saçlarını görmektedir.
  • غم چو آیینه‌ست پیش مجتهد ** کاندرین ضد می‌نماید روی ضد
  • Gam, çalışıp çabalayan kimsenin önünde bir aynaya benzer… Bu zıt olan şeyde buna zıt olan şeyi görür, sabırda muradına ulaşmayı, gamda neşeyi seyreder.
  • بعد ضد رنج آن ضد دگر ** رو دهد یعنی گشاد و کر و فر
  • Zahmetten, eziyetten sonra da onun zıddı, yani genişlik, zevk ve neşe yüz gösterir.
  • این دو وصف از پنجه‌ی دستت ببین ** بعد قبض مشت بسط آید یقین
  • Bu iki hali, eline bak da gör, anla. Yumruğunu sıktıktan sonra mutlaka açarsın.
  • پنجه را گر قبض باشد دایما ** یا همه بسط او بود چون مبتلا 3765
  • Elin daima yumulu yahut daima açık olsa bu bir hastalık eseridir.
  • زین دو وصفش کار و مکسب منتظم ** چون پر مرغ این دو حال او را مهم
  • Elini açıp yummakla iş güç görür, çalışır, kazanır, işini düzene korsun. Bu el açıp yumma, kuşun iki kanadı gibi ele lâzım bir şeydir.
  • چونک مریم مضطرب شد یک زمان ** همچنانک بر زمین آن ماهیان
  • Meryem bir müddet, karaya vurmuş balıklar gibi çırpındı.
  • گفتن روح القدس مریم راکی من رسول حقم به تو آشفته مشو و پنهان مشو از من کی فرمان اینست
  • Ruhulkudüs’ün Meryem’e “Ben Allah elçisiyim, benden korkma, gizlenme… Allah’ın emri bu” demesi
  • بانگ بر وی زد نمودار کرم ** که امین حضرتم از من مرم
  • O Allah rahmetini gösteren melek, Meryem’e bağırdı: “Ben, Allah tapısının eminiyim, benden ürkme.
  • از سرافرازان عزت سرمکش ** از چنین خوش محرمان خود درمکش
  • Allah’ın yücelttiği kimselerden baş çekme. Bu çeşit güzel mahremlerden çekinme!”
  • این همی گفت و ذباله‌ی نور پاک ** از لبش می‌شد پیاپی بر سماک 3770
  • Hem bu sözleri söylüyordu, hem de dudaklarından pak nurlar çıkıyor, birbirine ulanıp göğe ağrıyordu.
  • از وجودم می‌گریزی در عدم ** در عدم من شاهم و صاحب علم
  • Melek diyordu ki: “Sen, benim varlığımdan yokluğa kaçıyorsun ama ben yokluktan bir padişahım, bir bayrak sahibiyim.
  • خود بنه و بنگاه من در نیستیست ** یکسواره نقش من پیش ستیست
  • Zaten yurdum orası, ağırlığım da orada… Sana görünen bir suretimden ibaret.
  • مریما بنگر که نقش مشکلم ** هم هلالم هم خیال اندر دلم
  • Ey Meryem, bir bak hele… Ben, anlaşılması müşkül bir nakşım, hem hilâlim, hem gönüllerde ki hayal!
  • چون خیالی در دلت آمد نشست ** هر کجا که می‌گریزی با توست
  • Gönlüne bir hayal geldi de yerleşti mi nereye kaçsan o seninledir.
  • جز خیالی عارضی باطلی ** کو بود چون صبح کاذب آفلی 3775
  • Ancak gelip geçici bir aslı olmayan hayal müstesna… O çeşit hayal yalancı sabah gibi gözden kayboluverir.
  • من چو صبح صادقم از نور رب ** که نگردد گرد روزم هیچ شب
  • Bensen Allah nurundan doğmuş düpedüz sabahım… Gündüzümün etrafında gece, hiç dönüp dolaşamaz.
  • هین مکن لاحول عمران زاده‌ام ** که ز لاحول این طرف افتاده‌ام
  • Kendine gel… Lâhavle deyip durma ey İmran’ın kızı… Ben zaten buraya Lâhavle makamından gelip düştüm.
  • مر مرا اصل و غذا لاحول بود ** نور لاحولی که پیش از قول بود
  • Daha Lâhavle denmeden önce Lâhavlenin nuru benim aslımdı, benim gıdamdı.
  • تو همی‌گیری پناه ازمن به حق ** من نگاریده‌ی پناهم در سبق
  • Sen, benden Allah’a sığınmadasın ama ben o sığındığın Allah’ın ezelde düzüp koştuğu bir suretim zaten.
  • آن پناهم من که مخلصهات بوذ ** تو اعوذ آری و من خود آن اعوذ 3780
  • Seni defalarca kurtaran o sığındığın makam, benim makamım… Allah’a sığınırım diyorsun ya; o sığınmak yok mu? Ben ta kendisiyim zaten.
  • آفتی نبود بتر از ناشناخت ** تو بر یار و ندانی عشق باخت
  • Tanımazlıktan beter bir afet yoktur. Sen, sevgilinin yanındasın da aşkbazlığı bilmiyorsun.
  • یار را اغیار پنداری همی ** شادیی را نام بنهادی غمی
  • Yâri, ağyar sanmada, neşeye gam adını takmaktasın.
  • اینچنین نخلی که لطف یار ماست ** چونک ما دزدیم نخلش دار ماست
  • eksik