- 
		   او دو صد جان دارد از جان هدی ** وآن دوصد را میکند هر دم فدی   3835
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Âşık, doğru yolun ruhunu bulmuş, o ruhla iki yüz cana sahip olmuştur da her an iki yüzünü de feda edip durmadadır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    هر یکی جان را ستاند ده بها ** از نبی خوان عشرة امثالها
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Feda ettiği her cana karşılık da on tana ecir alır. Kur’an’dan “ Kim bir iyilik yaparsa on mislini bulur” ayetini okusan a!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گر بریزد خون من آن دوسترو ** پایکوبان جان برافشانم برو
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - O güzel yüzlü sevgili, kanımı dökerse neşeyle dönerek, zevkimden ayaklarımı yerlere vurarak canımı saçarım!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آزمودم مرگ من در زندگیست ** چون رهم زین زندگی پایندگیست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Ben sınadım, benim hayatım ölümümde. Bu hayattan kurtuldum mu ebediyete erişeceğim.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    اقتلونی اقتلونی یا ثقات ** ان فی قتلی حیاتا فی حیات
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Ey inanılacak, güvenilecek kişiler, beni öldürün, öldürülmemde hayat içinde hayat var.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   یا منیر الخد یا روح البقا ** اجتذب روحی وجد لی باللقا   3840
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Ey aydın yüzlü, ey daimî varlığın ruhu, ruhumu kendine çek, bana vuslatınla cömertlik et!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    لی حبیب حبه یشوی الحشا ** لو یشا یمشی علی عینی مشی
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Öyle bir sevgilim var ki sevgisi kalbimi yakıp kavurmada. Dilerse gözlerimin üstünde yürür!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    پارسی گو گرچه تازی خوشترست ** عشق را خود صد زبان دیگرست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Arapça daha hoş ama Farsça söyle. Zaten aşkın bunlardan başka daha yüzlerce dili var ama
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    بوی آن دلبر چو پران میشود ** آن زبانها جمله حیران میشود
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Sevgilisinin kokusu uçup geldi mi o dillerin hepsi de şaşırır, lâl olur kalır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    بس کنم دلبر در آمد در خطاب ** گوش شو والله اعلم بالصواب
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Artık ben susayım, kâfi… Sevgili söylemeye başladı. Dinle, kulak kesil… Allah, doğruyu daha iyi bilir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   چونک عاشق توبه کرد اکنون بترس ** کو چو عیاران کند بر دار درس   3845
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Âşık tövbe etti mi… işte o zaman kork. Çünkü âşık, ayyarlar gibi daracığında ders verir!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گرچه این عاشق بخارا میرود ** نه به درس و نه به استا میرود
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu âşık, Buhara’ya gidiyor ama ders okumaya, üstada hizmet etmeye değil.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    عاشقان را شد مدرس حسن دوست ** دفتر و درس و سبقشان روی اوست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Âşıklara dostun güzelliği müderristir… Defterleri, dersleri, meşkleri de onun yüzü!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    خامشند و نعرهی تکرارشان ** میرود تا عرش و تخت یارشان
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Susarlar ama tekrar tekrar attıkları nâralar sevgilinin arşına, tahtına kadar ulaşır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    درسشان آشوب و چرخ و زلزله ** نه زیاداتست و باب سلسله
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Dersleri fitne, oyun, dönüş ve titreyiştir. Onlar ne Ziyadat okurlar, ne Silsile.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   سلسلهی این قوم جعد مشکبار ** مسلهی دورست لیکن دور یار   3850
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Bu kavmin silsilesi, sevgilinin simsiyah ve kıvırcık saçlarıdır. Onlarda devir meselesinden bahsederler ama sevgilinin devrinden.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    مسلهی کیس ار بپرسد کس ترا ** گو نگنجد گنج حق در کیسهها
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Eğer birisi sana kese meselesini sorarsa ona de ki: Allah hazinesi keselere sığmaz ki!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گر دم خلع و مبارا میرود ** بد مبین ذکر بخارا میرود
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Âşıklara aralarında Hul ve Mübara’dan dem vururlarsa hoş gör. Hakikatte Buhara’yı anıyorlar demektir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    ذکر هر چیزی دهد خاصیتی ** زانک دارد هرصفت ماهیتی
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Her şeyi anış, başka bir hassa verir… her sıfatın başka bir mahiyeti var.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    در بخارا در هنرها بالغى ** چون به خوارى رو نهى ز آن فارغى
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Buhara’da her hünere ermiş, olgun bir hale gelmişsin ama horluğa yüz kodun mu hepsinden vazgeçer, her şeyi unutursun.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   آن بخاری غصهی دانش نداشت ** چشم بر خورشید بینش میگماشت   3855
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - O Buhara’lı âşık da bilgi derdinde değildi… Gözünü görüş güneşine dikmişti o.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    هرکه درخلوت ببینش یافت راه ** او ز دانشها نجوید دستگاه
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Kim, halvette görüşe yol bulur, hakikati görürse artık bilgilerle yücelmeyi dilemez.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    با جمال جان چوشد همکاسهای ** باشدش ز اخبار و دانش تاسهای
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Can güzelliğiyle bir kâseden şarap içen, ağızdan duyulma haberlerle bilgilerden tasalanmaz.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    دید بردانش بود غالب فرا ** زان همی دنیا بچربد عامه را
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Görüş, ekseriyetle bilgiden üstündür, bilgiye galebe eder. Bu yüzden halk nazarında dünya galiptir, sevimlidir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    زانک دنیا را همیبینند عین ** وآن جهانی را همیدانند دین
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Çünkü dünyayı gözler görür; bu, eldeki matahtır… ahireti ise verilmesi va’dedilen borç bilirler.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
	      
		  
		  - 
		  رو نهادن آن بندهی عاشق سوی بخارا
 
	      
	       
	      
	       
	      
		  - O âşık kulun Buhara’ya yüz tutması