رو نهاد آن عاشق خونابهریز ** دلطپان سوی بخارا گرم و تیز 3860
Kanlı gözyaşları döken o âşık yüreği çarpa çarpa hararetle, iştiyakla koşarak Buhara’ya yüz tuttu.
ریگ آمون پیش او همچون حریر ** آب جیحون پیش او چون آبگیر
İştiyakından çölün kumları, ona ipek geliyor, Ceyhun’un suyu küçücük bir şey görünüyordu!
آن بیابان پیش او چون گلستان ** میفتاد از خنده او چون گلستان
Çöl önünde gül bahçesi kesilmekte, gül gibi gülerek düşe kalka, yuvarlanarak koşup gitmekteydi!
در سمرقندست قند اما لبش ** از بخارا یافت و آن شد مذهبش
Şeker, Semerkant’tadır ama o, şekeri Buhara’da bulmuş Buhara yolunu tutmuştu.
ای بخارا عقلافزا بودهای ** لیکن ازمن عقل و دین بربودهای
“Ey Buhara, sen akıllara akıl katardın ama benim aklımı da aldın dinimi de!
بدر میجویم از آنم چون هلال ** صدر میجویم درین صف نعال 3865
Ben bir tolunay aramaktaydım, o yüzden hilâle döndüm. Kapı dibinde Sadr-ı (başköşeyi) istiyorum!” demekteydi.
چون سواد آن بخارا را بدید ** در سواد غم بیاضی شد پدید
Buhara’nın karaltısını görünce gam karanlığında bir beyazlıktır göründü.
ساعتی افتاد بیهوش و دراز ** عقل او پرید در بستان راز
Yere yığıldı, uzun bir müddet kendisinden geçti. Aklı, sır bahçesine uçup gitti.
بر سر و رویش گلابی میزدند ** از گلاب عشق او غافل بدند
Onu ayıltacak, aşk gül suyuydu, bunu bilmediklerinden başına, yüzüne gül suları serptiler.
او گلستانی نهانی دیده بود ** غارت عشقش ز خود ببریده بود
O gizli gül bahçesi görmüştü… Aşk, onu yakalamış kendisinden geçirmiş gitmişti.
تو فسرده درخور این دم نهای ** با شکر مقرون نهای گرچه نیی 3870
Sen donmuş, taş kesilmiş birisin; bu söze, bu nefese lâyık değilsin… Evet, sen de kamışsın ama içinde şeker yok!
رخت عقلت با توست و عاقلی ** کز جنودا لم تروها غافلی
Aklın başında, akıllısın sen. “Görmediğiniz askerleri yolladı” ayetinden gafilsin!
در آمدن آن عاشق لاابالی در بخارا وتحذیر کردن دوستان او را از پیداشدن
O sallapati âşığın Buhara’ya gelmesi, dostlarının onu meydana çıkarmamaya çalışmaları
اندر آمد در بخارا شادمان ** پیش معشوق خود و دارالامان
Sevine, sevine o emniyet şehrine sevgilisinin bulunduğu yere, Buhara’ya geldi.
همچو آن مستی که پرد بر اثیر ** مه کنارش گیرد و گوید که گیر
Gökyüzünde uçan, ay tarafından kucaklandığını, kendisine sen de beni kucaklasana dendiğini sanan sarhoşa benziyordu.
هرکه دیدش در بخارا گفت خیز ** پیش از پیدا شدن منشین گریز
Onu Buhara’da her gören “Durma, görünmeden hemen bir tarafa sıvış!
که ترا میجوید آن شه خشمگین ** تا کشد از جان تو ده ساله کین 3875
Padişah gazap etmiş, tam on yıllık öcünü almak için seni arayıp duruyor.
الله الله درمیا در خون خویش ** تکیه کم کن بر دم و افسون خویش
Allah aşkına olsun kendi kanına girme… Kendine pek o kadar güvenme!
شحنهی صدر جهان بودی و راد ** معتمد بودی مهندس اوستاد
Sadr-ı Cihan’ın Şahnesiydin, itimadına mazhar olmuş üstat bir mühendistin.
غدو کردی وز جزا بگریختی ** رسته بودی باز چون آویختی
Ona hıyanette bulundun, cezadan da kaçtın… Neyse, bu suretle kurtulduğun halde şimdi nasıl oldu da tekrar geldin?
از بلا بگریختی با صد حیل ** ابلهی آوردت اینجا یا اجل
Yüzlerce hileyle belâdan kurtulmuştun, seni buraya aptallığın mı getirdi, ecelin mi?
ای که عقلت بر عطارد دق کند ** عقل و عاقل را قضا احمق کند 3880
Aklın Utaridi bile beğenmez, kınardı… Fakat kaza ve kader, aklı da ahmak bir hale sokuyor, akıllıyı da!
نحس خرگوشی که باشد شیرجو ** زیرکی و عقل و چالاکیت کو
Sen, aslanı arayan talihsiz tavşansın. Nerede aklın, nerede bilgin, nerede çevikliğin, çabuk anlayışın?
هست صد چندین فسونهای قضا ** گفت اذا جاء القضا ضاق الفضا
Kaza ve kaderin böyle yüzlerce afsunları vardır. Kaza geldi mi âlem daralır derler.
صد ره و مخلص بود از چپ و راست ** از قضا بسته شود کو اژدهاست
Sağda, solda yüzlerce yol, yüzlerce kaçıp kurtulunacak yer vardır da kaza ve kader, gelince hepsi bağlanır, kapanır; kaza ve kader bir ejderhadır” diyordu.
جواب گفتن عاشق عاذلان را وتهدید کنندگان را
Âşığın, kendisini kınayan ve tehdit edenlere cevap vermesi
گفت من مستسقیم آبم کشد ** گرچه میدانم که هم آبم کشد
Âşık dedi ki. “Ben, susuzluk hastalığına tutulmuş birisiyim. Biliyorum da… Su beni öldürür.”