-
گاو موسی بود قربان گشتهای ** کمترین جزوش حیات کشتهای
- Musa’nın öküzü de kurban olmuştu. En küçük cüz’ ü bile bir öldürülmüşe hayat verdi.
-
برجهید آن کشته ز آسیبش ز جا ** در خطاب اضربوه بعضها
- Öküzün bazı yerleriyle ölüye vurun hitabı geldi; vurdular. O öldürülmüş adam dirildi, fırlayıp kalktı.
-
یا کرامی اذبحوا هذا البقر ** ان اردتم حشر ارواح النظر 3900
- Eğer şu ruhların haşredilmesini istiyorsanız ey ulu kişilerim, bu sözü kesin!
-
از جمادی مردم و نامی شدم ** وز نما مردم به حیوان برزدم
- Ben cemaattandım… Öldüm, yetişip gelişen bir varlık, nebat oldum. Nebatken öldüm, hayvan suretinde zuhur ettim.
-
مردم از حیوانی و آدم شدم ** پس چه ترسم کی ز مردن کم شدم
- Hayvanlıktan da geçtim, hayvanken de öldüm de insan oldum. Artık ölüp de yok olmaktan ne korkayım?
-
حملهی دیگر بمیرم از بشر ** تا بر آرم از ملایک پر و سر
- Bir hamle daha edeyim, insanken öleyim de melekler âlemine geçip kol kanat açayım.
-
وز ملک هم بایدم جستن ز جو ** کل شیء هالک الا وجهه
- Melek olduktan sonra da ırmağı atlamak, melek sıfatını da terk etmek gerek, “Her, şey fanidir, helâk olur… ancak onun hakikati bakidir.”
-
بار دیگر از ملک قربان شوم ** آنچ اندر وهم ناید آن شوم 3905
- Bir kere daha melekken kurban olur da o vehme gelmeyen yok mu? İşte o olurum.
-
پس عدم گردم عدم چون ارغنون ** گویدم که انا الیه راجعون
- Yok olurum, suretlerin hepsini terk ederim de erganun gibi “ Biz, mutlaka geri dönenleriz, ona ulaşanlarız” derim…
-
مرگ دان آنک اتفاق امتست ** کاب حیوانی نهان در ظلمتست
- Ümmet, bunda ittifak etmiştir. Karanlıklarda gizli olan Âbıhayat yok mu? Ölümdür o.
-
همچو نیلوفر برو زین طرف جو ** همچو مستسقی حریص و مرگجو
- Nilüfer gibi ırmağın bu tarafında bit… Susama hastalığına uğrayan adam gibi haris ol, ölümü ara!
-
مرگ او آبست و او جویای آب ** میخورد والله اعلم بالصواب
- Susama hastalığına uğrayanın ölümü sudur da yine su arar, su içer durur. Allah, doğrusunu daha iyi bilir.
-
ای فسرده عاشق ننگین نمد ** کو ز بیم جان ز جانان میرمد 3910
- Ey ayıp ve ar hırkasını giyinen donmuş, üşümüş âşık sen can korkusuyla candan kaçıyorsun.
-
سوی تیغ عشقش ای ننگ زنان ** صد هزاران جان نگر دستکزنان
- Ey karılara bile ayıp ve ar olan kişi, hele bak… onun aşk kılıcının önünde yüz binlerce can, elceğizlerini çırparak ölüme müştak!
-
جوی دیدی کوزه اندر جوی ریز ** آب را از جوی کی باشد گریز
- Irmağı gördün ya… Testideki suyu ırmağa döküver. Su, hiç ırmaktan kaçar, çekinir mi?
-
آب کوزه چون در آب جو شود ** محو گردد در وی و جو او شود
- Testideki su, ırmağa döküldü mü ırmakta mahvolur, ırmak kesilir.
-
وصف او فانی شد و ذاتش بقا ** زین سپس نه کم شود نه بدلقا
- Vasfı yok olur da zatı kalır… Artık bundan böyle ne kaybolur, ne kötüleşir, pislenir!
-
خویش را بر نخل او آویختم ** عذر آن را که ازو بگریختم 3915
- Ben de ondan kaçtığım için pişmanım, özrümü bildirmek üzere kendimi onun fidanına astım!”
-
رسیدن آن عاشق به معشوق خویش چون دست از جان خود بشست
- Canından el yıkayan o âşığın mâşukuna ulaşması
-
همچو گویی سجده کن بر رو و سر ** جانب آن صدر شد با چشم تر
- Top gibi başının, yüzünün üstüne kapanıp secdeler ederek gözleri yaşlı bir halde Sad-ı Cihan’ın huzuruna gitti.
-
جمله خلقان منتظر سر در هوا ** کش بسوزد یا برآویزد ورا
- Herkes, acaba onu yakacak mı, asacak mı diye başını havaya dikmiş bekliyordu.
-
این زمان این احمق یک لخت را ** آن نماید که زمان بدبخت را
- Sadr-ı Cihan, işte o vakit zaman, talihsiz kişilere ne gösterirse bu bir avuç ahmağa onu gösterdi.
-
همچو پروانه شرر را نور دید ** احمقانه در فتاد از جان برید
- İşten anlamayan ahmak, pervane gibi alevi nur sandı, ahmakçasına aleve atıldı, canından oldu.
-
لیک شمع عشق چون آن شمع نیست ** روشن اندر روشن اندر روشنیست 3920
- Fakat aşk mumu, o muma benzemez ki. Aşk, aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır.
-
او به عکس شمعهای آتشیست ** مینماید آتش و جمله خوشیست
- O ateşli mumların aksine bir şeydir. Ateş gibi görünür ama baştanbaşa nurdur, güzellikten, hoşluktan ibarettir.
-
صفت آن مسجد کی عاشقکش بود و آن عاشق مرگجوی لا ابالی کی درو مهمان شد
- Âşık öldüren mescidle ölümünü arayıp hiçbir şeye aldırış etmeyerek orada konuklayan âşık
-
یک حکایت گوش کن ای نیکپی ** مسجدی بد بر کنار شهر ری
- Ey izi, tozu güzel, bir hikâye söyleyeyim, dinle: