English    Türkçe    فارسی   

3
3944-3968

  • این نصیحت راستی در دوستی ** در غلولی خاین و سگ‌پوستی
  • Bu nasihatte dostlukta doğruluktan ibarettir. Doğru söylemez, aldatırsan, hainsin, köpek postuna bürünmüşsün, köpeksin!
  • بی خیانت این نصیحت از وداد ** می‌نماییمت مگرد از عقل و داد 3945
  • Sana bu nasihati muhabbetimizden veriyoruz. Sakın akıldan, insaftan ayrılma! dedi.
  • جواب گفتن عاشق عاذلان را
  • Âşığın, kendisini menedenlere cevabı
  • گفت او ای ناصحان من بی ندم ** از جهان زندگی سیر آمدم
  • Âşık dedi ki: “Ey öğüt verenler, ben yaptığım dan nâdim değilim. Hayata doydum.
  • منبلی‌ام زخم جو و زخم‌خواه ** عافیت کم جوی از منبل براه
  • Ben yaralanmayı isteyen, arayan bir tembelim. Tembelden yola gitmeyi umma!
  • منبلی نی کو بود خود برگ‌جو ** منبلی‌ام لاابالی مرگ‌جو
  • Ama yiyecek, içecek tembeli değilim ben… Hiçbir şeye aldırış etmeyen, ölümünü arayan bir tembelim!
  • منبلی نی کو به کف پول آورد ** منبلی چستی کزین پل بگذرد
  • Âleme el avuç açan, kendisine para pul toplayan tembel değilim, bu köprüden çevikçe geçen bir tembelim.
  • آن نه کو بر هر دکانی بر زند ** بل جهد از کون و کانی بر زند 3950
  • Her dükkâna başvuran, halini söyleyen tembel değilim. Varlıktan sıçrayıp kurtulan ve bir madene ulaşan tembelim.
  • مرگ شیرین گشت و نقلم زین سرا ** چون قفص هشتن پریدن مرغ را
  • Kuşa, kafesi bırakıp uçmak nasıl hoş, tatlı gelirse bana da ölmek ve bu yurttan göçmek öyle hoş, öyle tatlı geliyor.
  • آن قفص که هست عین باغ در ** مرغ می‌بیند گلستان و شجر
  • Bahçeye konan kafesteki kuş, gülleri, ağaçları görür.
  • جوق مرغان از برون گرد قفص ** خوش همی‌خوانند ز آزادی قصص
  • Dışarıda, kafesin çevresinde ötüşen kuşlar, hürriyete ait güzel, güzel hikâyeler söylerler.
  • مرغ را اندر قفص زان سبزه‌زار ** نه خورش ماندست و نه صبر و قرار
  • Kafesteki kuş, onları duyar, o yeşilliği görürde ne iştahı kalır, ne sabrı, ne kararı!
  • سر ز هر سوراخ بیرون می‌کند ** تا بود کین بند از پا برکند 3955
  • Başını kafesin her deliğinden çıkarır durur. Ayağındaki bağdan kurtulmak ister.
  • چون دل و جانش چنین بیرون بود ** آن قفص را در گشایی چون بود
  • O kuşun gönlü de dışarıdadır, canı da… Böyleyken kafesi açıversen ne yapar?
  • نه چنان مرغ قفص در اندهان ** گرد بر گردش به حلقه گربگان
  • O kuş, kafese kapanmış kafesin etrafında da kediler birkaç halka olmuş kuşa benzemez ki.
  • کی بود او را درین خوف و حزن ** آرزوی از قفص بیرون شدن
  • Bu çeşit kuş korkuya, vehme düşer, hiç kafesten çıkmayı ister mi o?
  • او همی‌خواهد کزین ناخوش حصص ** صد قفص باشد بگرد این قفص
  • Hatta o kötülükler yüzünden kafesin etrafında daha yüz tane kafes olmasını ister.
  • عشق جالینوس برین حیات دنیا بود کی هنر او همینجا بکار می‌آید هنری نورزیده است کی در آن بازار بکار آید آنجا خود را به عوام یکسان می‌بیند
  • Calinus bu dünya yaşayışına âşıktı, çünkü hüneri, ancak burada geçerdi, o pazarda bir işe yaramazdı. O yüzden kendisini o âlemde halkla bir görürdü
  • آنچنانک گفت جالینوس راد ** از هوای این جهان و از مراد 3960
  • Bu şuna benzer: Akıl ve hikmette üstün olan Calinus da bu dünyanın havasına kapılmış, dünya muradına gönül vermiş olduğundan,
  • راضیم کز من بماند نیم جان ** که ز کون استری بینم جهان
  • “Yarı canlı bir halde dünyayı bir katır götünden görmeye bile razıyım, tek ölmeyeyim” dedi.
  • گربه می‌بیند بگرد خود قطار ** مرغش آیس گشته بودست از مطار
  • Kafes etrafında kedilerin toplanmış olduğunu görmüş, bir kuşa benzeyen ruhu, uçmaktan meyus olmuştu.
  • یا عدم دیدست غیر این جهان ** در عدم نادیده او حشری نهان
  • Yahut da bu cihandan başka her şeyi yok görmüş, yokluktaki haşri görmemişti.
  • چون جنین کش می‌کشد بیرون کرم ** می‌گریزد او سپس سوی شکم
  • Ana karnındaki çocuk gibi hani. Allah’ın keremi, onu rahimden dışarı çeker de o yine rahme doğru kaçar durur.
  • لطف رویش سوی مصدر می‌کند ** او مقر در پشت مادر می‌کند 3965
  • Allah’ın lütfu, onun yüzünü bu âleme çıkacağı tarafa döndürür, o yine büzülüp ana karnına sokulur.
  • که اگر بیرون فتم زین شهر و کام ** ای عجب بینم بدیده این مقام
  • Bu şehirden, bu yurttan dışarı çıkarsam acaba bir daha burasını görebilir miyim?
  • یا دری بودی در آن شهر وخم ** که نظاره کردمی اندر رحم
  • Rahimde bir kapı olsaydı da o havası ufunetli şehir görünseydi.
  • یا چو چشمه‌ی سوزنی راهم بدی ** که ز بیرونم رحم دیده شدی
  • Yahut da bir iğne yordamı kadar delik bulunsaydı da dışarısını bir görseydim der!