-
زانک از قرآن بسی گمره شدند ** زان رسن قومی درون چه شدند 4210
- Çünkü çok kişiler Kur’an’ı anlayamadılar da yol azıttılar… Bazı kişilerse o ipe sarıldılar ama kuyunun dibine gittiler.
-
مر رسن را نیست جرمی ای عنود ** چون ترا سودای سربالا نبود
- A inatçı, yücelere çıkmak sevdasında değilsen ipin ne suçu var?
-
باقی قصهی مهمان آن مسجد مهمان کش و ثبات و صدق او
- Konuk öldüren mescide konuklayan adam hikâyesinin sonu ve o konuğun niyetindeki doğruluk
-
آن غریب شهر سربالا طلب ** گفت میخسپم درین مسجد بشب
- O himmeti yüce garip dedi ki: “Ben, bu mescitte kalacak, bu mescitte uyuyacağım.
-
مسجدا گر کربلای من شوی ** کعبهی حاجتروای من شوی
- Ey mescit, bana Kerbelâ olsan yine aldırış etmem. Sen beni muradıma eriştiren bir Kâbe olacaksın!
-
هین مرا بگذار ای بگزیده دار ** تا رسنبازی کنم منصوروار
- Ey seçilmiş ev, aman beni kurtar da Mansur gibi ipimle oynayayım.
-
گر شدیت اندر نصیحت جبرئیل ** مینخواهد غوث در آتش خلیل 4215
- Size gelince: Öğüt vermede Cebrail bile olsanız Halil, ateş içinde medet istemez ki.
-
جبرئیلا رو که من افروخته ** بهترم چون عود و عنبر سوخته
- Ey Cebrail, git… Ben tutuşmuş yanmaktayım; amber ve öd ağacı gibi yanmakta, bana daha hoş geliyor.
-
جبرئیلا گر چه یاری میکنی ** چون برادر پاس داری میکنی
- Ey Cebrail, sen bana yardım ediyorsun, kardeş gibi beni görüp gözetiyorsun ama
-
ای برادر من بر آذر چابکم ** من نه آن جانم که گردم بیش و کم
- Ben ateşe atılmada pek çeviğim… Yanmakla azalacak, yanmakla çoğalacak, yaşayacak can değilim ki!
-
جان حیوانی فزاید از علف ** آتشی بود و چو هیزم شد تلف
- Ot yemekle artan, gelişen can hayvan canıdır… O can, ateşe mensuptur, odun gibi de telef olur gider.
-
گر نگشتی هیزم او مثمر بدی ** تا ابد معمور و هم عامر بدی 4220
- Odun olmasaydı meyve verir, ebediyen mamur bir halde kalır, her şeyi de mahmurlaştırırdı.
-
باد سوزانت این آتش بدان ** پرتو آتش بود نه عین آن
- Bu ateş, bil ki yakıcı bir yelden ibarettir… Asıl ateşin ışığıdır, kendisi değil!
-
عین آتش در اثیر آمد یقین ** پرتو و سایهی ویست اندر زمین
- Asıl ateş, esîrdedir. Yeryüzündeki onun ışığı, onun gölgesidir.
-
لاجرم پرتو نپاید ز اضطراب ** سوی معدن باز میگردد شتاب
- Hulâsa ışık ve gölge, daima oynar durur, baki kalmaz… Yine koşa koşa madenine gider, aslına kavuşur.
-
قامت تو بر قرار آمد بساز ** سایهات کوته دمی یکدم دراز
- Boyun daima olduğu gibidir de gölgesi bir an kısalır bir an uzar.
-
زانک در پرتو نیابد کس ثبات ** عکسها وا گشت سوی امهات 4225
- Çünkü ışıkların hiç kimse sebat ettiğini görmemiştir; akisler yine döner; asıllarına, analarına giderler.
-
هین دهان بر بند فتنه لب گشاد ** خشک آر الله اعلم بالرشاد
- Kendine gel… Ağzını yum; fitne, dudaklarını açtı… Kuru sözlere giriş, doğrusunu Allah daha iyi bilir!
-
ذکرخیال بد اندیشیدن قاصر فهمان
- İyi anlayanları kötü hayallere düşmeleri
-
پیش از آنک این قصه تا مخلص رسد ** دود و گندی آمد از اهل حسد
- Bu hikâye sone ermeden hasetçilerden bir kötü dumandır geldi.
-
من نمیرنجم ازین لیک این لگد ** خاطر سادهدلی را پی کند
- Ben, bundan korkmam ama bu tekme, belki bir gönlü saf kişinin ayağını çeler.
-
خوش بیان کرد آن حکیم غزنوی ** بهر محجوبان مثال معنوی
- O Hakîmi Gaznevî, perde ardında kalanlara ne güzel manevi bir misal getirdi.
-
که ز قرآن گر نبیند غیر قال ** این عجب نبود ز اصحاب ضلال 4230
- Sapıklar, Kur’an’da sözden, lâftan başka bir şey görmezlerse şaşılmaz ki
-
کز شعاع آفتاب پر ز نور ** غیر گرمی مینیابد چشم کور
- Körün gözüne, nurlarla dolu güneşin ışıkları gelmez de yalnız bir hararet gelir.
-
خربطی ناگاه از خرخانهای ** سر برون آورد چون طعانهای
- Göbekli biri, ansızın eşek yurdundan şunu, bunu kınayan karılar gibi baş çıkararak,
-
کین سخن پستست یعنی مثنوی ** قصه پیغامبرست و پیروی
- “Bu söz, yani Mesnevi, aşağılık bir söz… Peygamber’in hikâyesi ona uymayı anlatıp durmakta.
-
نیست ذکر بحث و اسرار بلند ** که دوانند اولیا آن سو سمند
- Bunda öyle velilerin at koşturdukları makamlara ait yüce bahisler, yüksek şeyler yok…