-
از پی گندم جدا گشتی از آن ** که فرستادست گندم ز آسمان
- Buğday için, gökyüzünden buğday gönderenden ayrıldın ha!
-
دعوت باز بطان را از آب به صحرا
- Doğanın kazları ovaya çağırması
-
باز گوید بط را کز آب خیز ** تا ببینی دشتها را قندریز
- Doğan, Kaza “Sudan çık da şekerler akan ovaları bir gör” dedi.
-
بط عاقل گویدش ای باز دور ** آب ما را حصن و امنست و سرور
- Akıllı kaz dedi ki: “Ey sudan uzakta kalmış doğan, su bizim kalemizdir, huzurumuzdur, neşemizdir.”
-
دیو چون باز آمد ای بطان شتاب ** هین به بیرون کم روید از حصن آب
- Şeytan da doğan gibidir. Kazlar, koşun, kendinize gelin, su kalesinden dışarıya az çıkın.
-
باز را گویند رو رو باز گرد ** از سر ما دست دار ای پایمرد 435
- Doğana deyin ki: “Haydi yürü yürü, dön geri. Ey aşağılık adam, başımızdan el çek.
-
ما بری از دعوتت دعوت ترا ** ما ننوشیم این دم تو کافرا
- Biz senin davetinden uzağız, bu davet senin olsun. Biz senin şu nefesini içmeyiz bile a kâfir!
-
حصن ما را قند و قندستان ترا ** من نخواهم هدیهات بستان ترا
- Kale bizim olsun, şekerle şeker yurdu senin. Bize senin hediyenin lüzumu yok, al, senin olsun!
-
چونک جان باشد نیاید لوت کم ** چونک لشکر هست کم ناید علم
- Can oldu mu gıda eksik gelmez elbet. Asker var mı, bayrak elbette bulunur!
-
خواجهی حازم بسی عذر آورید ** بس بهانه کرد با دیو مرید
- Tedbirli şehirli, birçok özürler getirdi, o merdut ifrite nice bahaneler serdetti.
-
گفت این دم کارها دارم مهم ** گر بیایم آن نگردد منتظم 440
- “Şimdi mühim işlerim var. Gelirsem onlar yüzüstü kalır. Düzene girmez.
-
شاه کار نازکم فرموده است ** ز انتظارم شاه شب نغنوده است
- Padişah bana mühim ve nazik bir iş buyurdu, geceleri bile uyumuyor, benim bu işi başarmamı bekliyor.
-
من نیارم ترک امر شاه کرد ** من نتانم شد بر شه رویزرد
- Padişahın emrinden dışarı çıkamam, huzurunda yüzü kara olamam.
-
هر صباح و هر مسا سرهنگ خاص ** میرسد از من همیجوید مناص
- Her sabah, her akşam hususi çavuşu gelip işin neticesini soruyor.
-
تو روا داری که آیم سوی ده ** تا در ابرو افکند سلطان گره
- Reva görür müsün, köye geleyim de padişah, bana yüzünü assın, kaşlarını çatsın?
-
بعد از آن درمان خشمش چون کنم ** زنده خود را زین مگر مدفون کنم 445
- Kızarsa kızgınlığına karşı ne çare bulurum, diriyken kendimi topraklara mı gömeyim?” dedi.
-
زین نمط او صد بهانه باز گفت ** حیلهها با حکم حق نفتاد جفت
- Daha da bu çeşit yüzlerce bahaneler etti, fakat hileleri, Allah takdirine eş olmadı.
-
گر شود ذرات عالم حیلهپیچ ** با قضای آسمان هیچند هیچ
- Âlemin zerreleri birbirine girse yine Allah’ın kaza ve kaderine karşı hiçtir hiç!
-
چون گریزد این زمین از آسمان ** چون کند او خویش را از وی نهان
- Bu yeryüzü, gökten nasıl kaçabilir, yeryüzü kendini gökten nasıl gizleyebilir?
-
هرچه آید ز آسمان سوی زمین ** نه مفر دارد نه چاره نه کمین
- Gökten yeryüzüne ne yağarsa yağar. Yeryüzü, ne kaçabilir, ne bir çareye başvurabilir, ne bir pusuda gizlenebilir.
-
آتش ار خورشید میبارد برو ** او بپیش آتشش بنهاده رو 450
- Güneşten ateş yağsa yine o, gökten yağan ateşe karşı yüzünü yerlere döşemiştir.
-
ور همی طوفان کند باران برو ** شهرها را میکند ویران برو
- Yağmur yağsa da tufanlar coşsa, üstündeki şehirler yıkılıp yerle yeksan olsa
-
او شده تسلیم او ایوبوار ** که اسیرم هرچه میخواهی ببار
- O, yine Eyyup gibi teslim olmuştur, ben bir esirim, ne dilersen yağdır demektedir.
-
ای که جزو این زمینی سر مکش ** چونک بینی حکم یزدان در مکش
- Sen de bu yeryüzünün bir cüzünün, baş çekme. Allah hükmünü görünce isyan etme.
-
چون خلقناکم شنودی من تراب ** خاک باشی جست از تو رو متاب
- “Sizi topraktan yarattık” sözünü duydun ya, demek ki senden toprak olmanı istiyor, yüz çevirme!
-
بین که اندر خاک تخمی کاشتم ** کرد خاکی و منش افراشتم 455
- (Allah diyor ki:) “Toprağa nice tohum ektim. İnsan da toprağın bir tozundan ibaretti, onu ben yükselttim.