English    Türkçe    فارسی   

3
4389-4413

  • چون برست از عشق پر بر آسمان ** چون نروید در دل صدر جهان
  • Aşk yüzünden gökte kollar, kanatlar meydana gelirde Sadr-ı Cihan’ın gönlüne nasıl merhamet gelmez.
  • موج می‌زد در دلش عفو گنه ** که ز هر دل تا دل آمد روزنه 4390
  • Gönlünde o suçu affetme denizi dalgalanmaya başladı… Zaten gönülden gönüle pencere vardır!
  • که ز دل تا دل یقین روزن بود ** نه جدا و دور چون دو تن بود
  • Gönülden gönüle pencere olduğu muhakkak. İki gönül iki ten gibi birbirinden ayrı ve uzak kalamaz.
  • متصل نبود سفال دو چراغ ** نورشان ممزوج باشد در مساغ
  • İki kandilin yağ konan kapları birbirine bitişik değildir ama ışıkları katışmış birleşmiştir.
  • هیچ عاشق خود نباشد وصل‌جو ** که نه معشوقش بود جویای او
  • Hiçbir âşık yoktur ki sevgilisinin vuslatını arasın. Dilesin de sevgilisi onu aramasın, dilemesin!
  • لیک عشق عاشقان تن زه کند ** عشق معشوقان خوش و فربه کند
  • Fakat aşk, âşıkların vücutlarını inceltir, zayıflatır… Sevgililerin vücutlarını ise güzelleştirir, semirtir.
  • چون درین دل برق مهر دوست جست ** اندر آن دل دوستی می‌دان که هست 4395
  • Bu gönülden sevgi ve şimşeği çaktı mı bil ki o gönülde de sevgi vardır.
  • در دل تو مهر حق چون شد دوتو ** هست حق را بی گمانی مهر تو
  • Gönlünde Allah sevgisi arttı mı şüphe yok ki Allah seni seviyor.
  • هیچ بانگ کف زدن ناید بدر ** از یکی دست تو بی دستی دگر
  • Tek elin sesi çıkmaz. Öbür elin olmadıkça, iki elin birbirine vurulmadıkça ne ses çıkar, ne seda!
  • تشنه می‌نالد که ای آب گوار ** آب هم نالد که کو آن آب‌خوار
  • Susuz, ey tatlı su diye ağlar, inler ama su da nerede o susamış, diye ağlar, inler!
  • جذب آبست این عطش در جان ما ** ما از آن او و او هم آن ما
  • Bizdeki bu susuzluk suyun bizi çekmesinden ileri gelir… Biz suyunuz, su bizim.
  • حکمت حق در قضا و در قدر ** کرد ما را عاشقان همدگر 4400
  • Allah hikmeti ezelde bizi birbirimize âşık etti.
  • جمله اجزای جهان زان حکم پیش ** جفت جفت و عاشقان جفت خویش
  • O ezeli hükme göre kâinatın büyük zerreleri çift çifttir ve her cüz’ü de kendi çiftine âşıktır.
  • هست هر جزوی ز عالم جفت‌خواه ** راست همچون کهربا و برگ کاه
  • Âlemde her cüz’ü de muhakkak kendi çiftini ister. Kehlibar nasıl saman çöpünü çekerse her cüz’ü de muhakkak kendi çiftini çeker.
  • آسمان گوید زمین را مرحبا ** با توم چون آهن و آهن‌ربا
  • Gökyüzü yere merhaba der, demirle mıknatıs nasılsa ben de seninle öyleyim.
  • آسمان مرد و زمین زن در خرد ** هرچه آن انداخت این می‌پرورد
  • Gökyüzü aklen erkektir, yer kadın. Onun verdiğini bu, besler, yetiştirir.
  • چون نماند گرمیش بفرستد او ** چون نماند تری و نم بدهد او 4405
  • Yerin harareti kalmadı mı gök hararet yollar… Rutubeti bitti mi rutubet verir.
  • برج خاکی خاک ارضی را مدد ** برج آبی تریش اندر دمد
  • Gökyüzünde bulunan ve toprağa mensup olan burç, yere yardım eder… Suya mensup burç, yere rutubet verir, yeri terü taze bir hale sokar.
  • برج بادی ابر سوی او برد ** تا بخارات وخم را بر کشد
  • Yele mensup burç yele bulutları sevk eder, yerdeki buharları ufunetleri çeker alır.
  • برج آتش گرمی خورشید ازو ** همچو تابه‌ی سرخ ز آتش پشت و رو
  • Ateş burcu da güneşe hararet verir… Güneşin önü de, ardı da o burçtan kızmış, tava gibi kızarmıştır.
  • هست سرگردان فلک اندر زمن ** همچو مردان گرد مکسب بهر زن
  • Kadına nail olmak için kazancının etrafında dönüp dolaşan erkek gibi felek de zamane de dönüp dolaşmaktadır.
  • وین زمین کدبانویها می‌کند ** بر ولادات و رضاعش می‌تند 4410
  • Bu yeryüzü, hanımlıklar etmekte, doğurduğu çocukları emzirip yetiştirmektedir.
  • پس زمین و چرخ را دان هوشمند ** چونک کار هوشمندان می‌کنند
  • Şu halde yerle göğün de aklı var; böylece bil. Çünkü akıllıların işlerini işliyorlar.
  • گر نه از هم این دو دلبر می‌مزند ** پس چرا چون جفت در هم می‌خزند
  • Bu iki güzel, birbirlerinden süt emmeseler, birbirlerini sevip koçmasalar nasıl olur da birbirlerinin muradına dolanırlardı?
  • بی زمین کی گل بروید و ارغوان ** پس چه زاید ز آب و تاب آسمان
  • Yer olmasa güller, erguvanlar nasıl biter, gökyüzünün suyu, harareti olmasa yerden ne hâsıl olur?