-
دستکوتاهی ز کفار لعین ** فرض شد بهر خلاص مومنین
- Müminlerin halâs olması için melûn kâfirlerden el çekmek farz oldu.
-
قصهی عهد حدیبیه بخوان ** کف ایدیکم تمامت زان بدان 4575
- Hudeybiye ahdi nasıl oldu, oku da “Allah, kâfirlerin ellerini çekti, size dokunamadılar” ne demektir tamamıyla anla!
-
نیز اندر غالبی هم خویش را ** دید او مغلوب دام کبریا
- Peygamber galip gelmişken bile kendisini Allah tuzağında mağlup olmuş gördü de
-
زان نمیخندم من از زنجیرتان ** که بکردم ناگهان شبگیرتان
- “Ben sizi ansızın bastırdım, zincirlere vurdum diye gülmüyorum.
-
زان همیخندم که با زنجیر و غل ** میکشمتان سوی سروستان و گل
- Sizi zincirlerle, bukağılarla selviliklere, güllük, gülistanlıklara çekiyorum da ona gülüyorum.
-
ای عجب کز آتش بیزینهار ** بسته میآریمتان تا سبزهزار
- Ne şaşılacak şey… Sizi zincirlere vurup amansız ateşten çayırlıklara, çimenliklere götürüyorum.
-
از سوی دوزخ به زنجیر گران ** میکشمتان تا بهشت جاودان 4580
- Cehennemden ağır zincirlerle ta ebedî cennete kadar sürükleyip götürüyorum, dedi.
-
هر مقلد را درین ره نیک و بد ** همچنان بسته به حضرت میکشد
- İyi, kötü: Bu yolda her mukallidi de böylece bağlı olarak Allah kapısına çekerler.
-
جمله در زنجیر بیم و ابتلا ** میروند این ره بغیر اولیا
- Velilerden başka herkes, bu yolu korku ve belâ zinciriyle aşar.
-
میکشند این راه را بیگاروار ** جز کسانی واقف از اسرار کار
- eksik
-
جهد کن تا نور تو رخشان شود ** تا سلوک و خدمتت آسان شود
- Gayret et de nurun parlasın, aydın olsun… sülûkun, hizmetin kolaylaşsın.
-
کودکان را میبری مکتب به زور ** زانک هستند از فواید چشمکور 4585
- Çocukları da zorla mektebe götürürsün ya… Çünkü onların gözleri kördür, faydalarını görmezler.
-
چون شود واقف به مکتب میدود ** جانش از رفتن شکفته میشود
- Ama mektebin faydasını anladılar mı koşa koşa giderler, içleri açılır, neşe duyarlar.
-
میرود کودک به مکتب پیچ پیچ ** چون ندید از مزد کار خویش هیچ
- Çocuk mektebe kıvrana, kıvrana gider. Çalışmasına karşılık hiçbir şey görmemiştir ki!
-
چون کند در کیسه دانگی دستمزد ** آنگهان بیخواب گردد شب چو دزد
- Fakat kesesine birkaç para gündelik kondu mu geceyi hırsız gibi uykusuz geçirir.
-
جهد کن تا مزد طاعت در رسد ** بر مطیعان آنگهت آید حسد
- Gayret et de ibadetinin karşılığı gelsin… Bak o zaman ibadet edenlere nasıl haset edersin.
-
ائتیا کرها مقلد گشته را ** ائتیا طوعا صفا بسرشته را 4590
- Mukallitlere “Zorla gelin”, yaradılışı temiz kişilere de “İsteyerek gelin” denmiştir.
-
این محب حق ز بهر علتی ** و آن دگر را بی غرض خود خلتی
- Bu, Allah’ı bir maksat için sever, öbürünün dostluğunda hiçbir garez, hiçbir maksat yoktur.
-
این محب دایه لیک از بهر شیر ** و آن دگر دل داده بهر این ستیر
- Bu, dadısını sever ama süt için sever. Öbürünü ancak onu âşık olduğundan, o görünmeyen güzele gönül verdiğinden sever.
-
طفل را از حسن او آگاه نه ** غیر شیر او را ازو دلخواه نه
- Çocuk, dadının güzelliğini anlamaz ki… Onda sütten başka bir istek yoktur.
-
و آن دگر خود عاشق دایه بود ** بی غرض در عشق یکرایه بود
- Öbürüyse zaten dadıya âşıktır... Bu sevgide muradı, maksadı ancak ona ulaşmaktır.
-
پس محب حق باومید و بترس ** دفتر تقلید میخواند بدرس 4595
- Şu halde Allah’tan bir şey umarak, Allah’tan korkarak sevenler, taklit defterinden ders okumaktadırlar.
-
و آن محب حق ز بهر حق کجاست ** که ز اغراض و ز علتها جداست
- Nerede Hakk’ı ancak hak için seven, garezlerden, maksatlardan ayrılmış âşık?
-
گر چنین و گر چنان چون طالبست ** جذب حق او را سوی حق جاذبست
- Fakat ister öyle sevsin, ister böyle… Mademki Allah’ı diliyor, onu Hakk’a çeken yine Hakk’tır.
-
گر محب حق بود لغیره ** کی ینال دائما من خیره
- Daima Allah’ın hayrına nail olayım diye Allah’ı seven de,