-
سایهای و عاشقی بر آفتاب ** شمس آید سایه لا گردد شتاب
- Sen bir gölgesin, güneşe âşıksın… Şems geldi, elbette gölge derhal yok olur!
-
داد خواستن پشه از باد به حضرت سلیمان علیه السلام
- Sivrisineğin Süleyman aleyhisselâm’a gidip rüzgârdan şikâyet ederek hakkını istemesi
-
پشه آمد از حدیقه وز گیاه ** وز سلیمان گشت پشه دادخواه
- Bir sivrisinek, çayırlıktan, çimenlikten gelip Süleyman’ın huzuruna çıkarak hakkını istedi de dedi ki:
-
کای سلیمان معدلت میگستری ** بر شیاطین و آدمیزاد و پری 4625
- “Ey Süleyman, Şeytanlar, insanoğulları ve periler arasında adaleti yaydın;
-
مرغ و ماهی در پناه عدل تست ** کیست آن گمگشته کش فضلت نجست
- Kuş da senin adaletine sığınmış, balık da. Kimdir o kaybolan, kimdir o mahrum ki adaletin, onu arayıp bulmamış olsun?
-
داد ده ما را که بس زاریم ما ** بینصیب از باغ و گلزاریم ما
- Bize de insaf et, bizim de hakkımızı al… Çok perişanız… Bağdan da nasibimiz yok, gül bahçesinden de!
-
مشکلات هر ضعیفی از تو حل ** پشه باشد در ضعیفی خود مثل
- Her zayıf kişinin müşkülünü halledersin… Sivrisinek, zaten zayıflığın misalidir.
-
شهره ما در ضعف و اشکستهپری ** شهره تو در لطف و مسکینپروری
- Biz, zayıflıkla, kanadı kırık olmakla, acizlikle tanınmışız… Sen lütufla, yoksullara yardımla tanınmışsın.
-
ای تو در اطباق قدرت منتهی ** منتهی ما در کمی و بیرهی 4630
- Sen, kudret derecelerinin en sonuna varmışsın… Biz, acizliğin, zavallılığın son derecesine varmışız!
-
داد ده ما را ازین غم کن جدا ** دست گیر ای دست تو دست خدا
- İmdat et, bizi bu gamdan kurtar… Ey eli, Allah eli olan, elimizi tut!
-
پس سلیمان گفت ای انصافجو ** داد و انصاف از که میخواهی بگو
- Süleyman; Ey hak isteyen, kimden şikâyet ediyorsun? Söyle.
-
کیست آن کالم که از باد و بروت ** ظلم کردست و خراشیدست روت
- Kimdir o zalim ki ululuk satarak sana zulmetti, yüzünü, gözünü tırmaladı?
-
ای عجب در عهد ما ظالم کجاست ** کو نه اندر حبس و در زنجیر ماست
- Bizim zamanımızda zalim nerede? Şaşılacak şey… Nasıl oluyor da hapsedilmemiş, nasıl oluyor da bizim zindanımızda değil?
-
چونک ما زادیم ظلم آن روز مرد ** پس بعهد ما کی ظلمی پیش برد 4635
- Bizim doğduğumuz gün zulüm öldü… Kimdir bizim zamanımızda zulmeden?
-
چون بر آمد نور ظلمت نیست شد ** ظلم را ظلمت بود اصل و عضد
- Nur geldi mi zulmet yok olur. Zulmün aslı ve arkası da zulmettir.
-
نک شیاطین کسب و خدمت میکنند ** دیگران بسته باصفادند و بند
- Bak, şeytanlar, bizim için çalışmada, kazanmada, bize hizmet etmede… Hizmetten çekinenler de zincirlerle bağlanmış, bukağılarına vurulmuş!
-
اصل ظلم ظالمان از دیو بود ** دیو در بندست استم چون نمود
- Zalimler, Şeytan’ın iğvasiyle zulmederler, zalimlerin zulmünün aslı Şeytan’dan gelir… Şeytan, bağlarla bağlanmış, zincirlere vurulmuşken nasıl olup da zulümde bulunabilir?
-
ملک زان دادست ما را کن فکان ** تا ننالد خلق سوی آسمان
- Allah, bize padişahlığı; halk göklere el açıp ağlamasın diye verdi.
-
تا به بالا بر نیاید دودها ** تا نگردد مضطرب چرخ و سها 4640
- Ah ve feryatların yücelere çıkmasın, gökyüzüyle süha yıldızı ıstıraba düşmesin.
-
تا نلرزد عرش از ناله یتیم ** تا نگردد از ستم جانی سقیم
- Arş yetim feryadıyla titremesin, hiç kimse sitemle perişan olmasın diye bize saltanat ihsan etti.
-
زان نهادیم از ممالک مذهبی ** تا نیاید بر فلکها یا ربی
- Göklere “Yarabbi” sesi çıkmasın diye ülkelerde yol yordam olarak bu adaleti, bu ihsan kaidesini bir kanun haline getirdik.
-
منگر ای مظلوم سوی آسمان ** کاسمانی شاه داری در زمان
- Ey mazlum gökyüzüne bakma… Zamanede gök gibi ihsan ve feyz sahibi bir padişahın var, dedi.
-
گفت پشه داد من از دست باد ** کو دو دست ظلم بر ما بر گشاد
- Sivrisinek dedi ki: “Benim feryadım rüzgârın elinden… O bize zulüm ellerini uzattı, bize zulmetti.
-
ما ز ظلم او به تنگی اندریم ** با لب بسته ازو خون میخوریم 4645
- Onun zulmünden daraldık, onun yüzünden dudağımız yumulu, kanlar yutmaktayız!
-
امرکردن سلیمان علیه السلام پشهی متظلم را به احضار خصم به دیوان حکم
- Süleyman aleyhisselâm’ın açıklanan sivrisineğe düşmanını da mahkemeye getirmesini emretmesi
-
پس سلیمان گفت ای زیبادوی ** امر حق باید که از جان بشنوی
- Süleyman, “Ey güzel sesli, Allah emrini candan dinlenmek gerek.
-
حق به من گفتست هان ای دادور ** مشنو از خصمی تو بی خصمی دگر
- Allah bana dedi ki: “Ey adalet sahibi, hasmı da hazır olmadıkça kimsenin şikâyetini dinleme.