-
این سزای آنک بی تدبیر عقل ** بانگ غولی آمدش بگزید نقل
- Aklına, tedbirine uymayıp gulyabani sesi duyunca o sese tabi olana bu layıktır” diyorlardı.
-
چون پشیمانی ز دل شد تا شغاف ** زان سپس سودی ندارد اعتراف
- Yaptığı işe candan gönülden nâdim oldu, oldu ama artık soğuk soğuk ah etmenin ne faydası var.
-
آن کمان و تیر اندر دست او ** گرگ را جویان همه شب سو بسو 645
- Şehirli de bütün gece elinde yayla ok, her yanı gezip dolaşmakta, her tarafta kurt araştırmaktaydı.
-
گرگ بر وی خود مسلط چون شرر ** گرگ جویان و ز گرگ او بیخبر
- Hâlbuki asıl kurt, kıvılcım gibi ona sıçramış, musallat olmuştu da o bundan habersiz hâlâ kurt arıyordu.
-
هر پشه هر کیک چون گرگی شده ** اندر آن ویرانهشان زخمی زده
- Sivrisineklerle pireler, kurt gibi o viranede onların başına üşüşmüş, onları yaralayıp duruyordu.
-
فرصت آن پشه راندن هم نبود ** از نهیب حملهی گرگ عنود
- İnatçı kurdun saldırması korkusuyla sivrisinekleri kovmaya da mecalleri yoktu.
-
تا نباید گرگ آسیبی زند ** روستایی ریش خواجه بر کند
- Kurt gelir de sürüye bir ziyan verirse köylü şehirlinin saçını, sakalını yolardı.
-
این چنین دندانکنان تا نیمشب ** جانشان از ناف میآمد به لب 650
- Dertleri aşırı bir derecede, yürekleri ağızlarına gelmiş bir hâlde beklerken,
-
ناگهان تمثال گرگ هشتهای ** سر بر آورد از فراز پشتهای
- Ansızın bir tepeden saldırıp gelmekte olan bir kurt karaltısı göründü.
-
تیر را بگشاد آن خواجه ز شست ** زد بر آن حیوان که تا افتاد پست
- Şehirli, yayını kurup bir ok attı, hayvanı vurdu, tepeden aşağı düşürdü.
-
اندر افتادن ز حیوان باد جست ** روستایی های کرد و کوفت دست
- Hayvan düşerken bir yellendi. Köylü, duyup eyvah dedi, ellerini dizlerine vurdu.
-
ناجوامردا که خرکرهی منست ** گفت نه این گرگ چون آهرمنست
- “Be hey mürüvvetsiz, eşeğimin sıpasını vurdun” dedi. Şehirli, “Yok canım, dev gibi kurt.
-
اندرو اشکال گرگی ظاهرست ** شکل او از گرگی او مخبرست 655
- Karaltısına baksana, kurdun ta kendisi. Şeklinden de kurt olduğu anlaşılıp duruyor” dediyse de,
-
گفت نه بادی که جست از فرج وی ** میشناسم همچنانک آبی ز می
- Köylü, “Hayır. Yellendi ya... Tanıdım ben. Onun yellenmesini suyu şaraptan nasıl ayırt edersem öyle ayırt eder, anlarım.
-
کشتهای خرکرهام را در ریاض ** که مبادت بسط هرگز ز انقباض
- Çayırlıkta benim sıpamı vurdun, öldürdün. Dilerim, neşe yüzü görmeyesin” dedi.
-
گفت نیکوتر تفحص کن شبست ** شخصها در شب ز ناظر محجبست
- Şehirli, “İyi, bak… Vakit gece. İnsan, geceleyin iyi göremez.
-
شب غلط بنماید و مبدل بسی ** دید صایب شب ندارد هر کسی
- Gece ekseriye adamı yanıltır, başka şeyler gösterir. Herkes geceleyin gördüğünü fark edemez.
-
هم شب و هم ابر و هم باران ژرف ** این سه تاریکی غلط آرد شگرف 660
- Hele bu gece hem karanlık, hem bulut var, hem şiddetli yağmur yağmada. Bu üç karanlık, adamı pek yanıltır.” dedi ama
-
گفت آن بر من چو روز روشنست ** میشناسم باد خرکرهی منست
- Köylü “Hayır. Bu bana gün gibi aşikâr. Tanırım ben, bu yellenme, benim eşeğimin sıpasının yellenmesi.
-
در میان بیست باد آن باد را ** میشناسم چون مسافر زاد را
- Yolcu, azığı nasıl tanırsa ben de yüz yel arasında bile o yeli tanırım” deyince,
-
خواجه بر جست و بیامد ناشکفت ** روستایی را گریبانش گرفت
- Şehirli dayanamadı, sıçrayıp köylünün yakasına yapıştı.
-
کابله طرار شید آوردهای ** بنگ و افیون هر دو با هم خوردهای
- Dedi ki: “A hilebaz sersem, a bunak mendebur, sen hem afyon yutmuş, hem esrar içmişsin.
-
در سه تاریکی شناسی باد خر ** چون ندانی مر مرا ای خیرهسر 665
- Bu üç karanlık içinde eşeğin yellenmesini tanıyorsun da beni nasıl tanımıyorsun be hey avare!
-
آنک داند نیمشب گوساله را ** چون نداند همره دهساله را
- Gece yarısı eşek sıpasını tanıyan adam, güpegündüz dostunu nasıl tanımaz?
-
خویشتن را عارف و واله کنی ** خاک در چشم مروت میزنی
- Kendini dalgın ve arif gösteriyor da mürüvvetin, vefanın gözüne toprak serpiyorsun.