-
لیک الله الله ای قوم جلیل ** تا نباشد خوردتان فرزند پیل
- Fakat dostlar, aman Allah için olsun sakın fil yavrusu yemeyin.
-
پیل هست این سو که اکنون میروید ** پیلزاده مشکرید و بشنوید
- Şimdi gideceğiniz yolda filler vardır… Benim öğüdümü can-ü gönülden dinleyin.
-
پیلبچگانند اندر راهتان ** صید ایشان هست بس دلخواهتان 75
- Yolunuzdaki fil yavrularını avlamak istersiniz. Bu gönlünüze pek hoş gelir.
-
بس ضعیفاند و لطیف و بس سمین ** لیک مادر هست طالب در کمین
- Onlar pek kuvvetsiz. Pek lâtif ve semizdir. Fakat anaları pusudadır, onları korur.
-
از پی فرزند صد فرسنگ راه ** او بگردد در حنین و آه آه
- Yavrusunun ardından feryad-ü figan ederek yüz fersah yol yürür, evlâdını arar durur.
-
آتش و دود آید از خرطوم او ** الحذر زان کودک مرحوم او
- Hortumundan ateşler saçar, dumanlar savurur. Yavrularına merhameti çoktur. Sakın ha yavrularını avlamayın” dedi.
-
اولیا اطفال حقاند ای پسر ** غایبی و حاضری بس با خبر
- Yavrum, veliler de Allah çocuklarıdır. Onlar ortada olsun, olmasın… Allah, mallarını, canlarını korur, onların ahvalinden haberdardır.
-
غایبی مندیش از نقصانشان ** کو کشد کین از برای جانشان 80
- Sakın noksanlarını bulup aleyhlerine gıybet etme. Onlar için kin güden, onların öcünü alan Allah’tır.
-
گفت اطفال مناند این اولیا ** در غریبی فرد از کار و کیا
- Allah dedi ki: Bu veliler benim çocuklarımdır. Gariplik âlemindedirler, eşleri yoktur. Ne işleri vardır, ne güçleri.
-
از برای امتحان خوار و یتیم ** لیک اندر سر منم یار و ندیم
- Halkı imtihan için hor ve yetim görünürler. Fakat hakikatte dostları da benim, nedimleri de.
-
پشتدار جمله عصمتهای من ** گوییا هستند خود اجزای من
- Hepsi de benim korumama arka vermiştir. Sanki onlar, benim cüzilerimdir.
-
هان و هان این دلقپوشان مناند ** صد هزار اندر هزار و یک تناند
- Sakın, sakın! Bunlar benim hırka giyenlerimdir. Binlerce kişi arasında yüz binlerce kişidirler, fakat yine de hepsi bir vücuttur.”
-
ورنه کی کردی به یک چوبی هنر ** موسیی فرعون را زیر و زبر 85
- Öyle olmasaydı bir tek Musa, bir tek sopa ile Firavunun altını üstüne getirebilir miydi?
-
ورنه کی کردی به یک نفرین بد ** نوح شرق و غرب را غرقاب خود
- Öyle olmasaydı Nuh, bir beddua ile doğuyu batıyı sulara gark edebilir miydi?
-
بر نکندی یک دعای لوط راد ** جمله شهرستانشان را بی مراد
- İhsan ve kerem sahibi Lût, zalimlerin şehirlerini perişan eyleyebilir, yerlere batırabilir miydi?
-
گشت شهرستان چون فردوسشان ** دجلهی آب سیه رو بین نشان
- Cennete benzeyen şehirleri Karasu Diclesi oldu. Git de gör.
-
سوی شامست این نشان و این خبر ** در ره قدسش ببینی در گذر
- Bu Karasu Şam tarafındadır. Kudüs’e giderken yolda görürsün.
-
صد هزاران ز انبیای حقپرست ** خود بهر قرنی سیاستها بدست 90
- Hakk’a tapan yüz binlerce peygamber yüzünden her devirde nice azaplar oldu.
-
گر بگویم وین بیان افزون شود ** خود جگر چه بود که کهها خون شود
- Söylesem uzun sürer. Ciğerde ne oluyor ki? Dağlar bile kan kesilir.
-
خون شود کهها و باز آن بفسرد ** تو نبینی خون شدن کوری و رد
- Dağlar kan kesilir de sonra yine donar, kalır. Sen bu kan oluşu görmezsin, çünkü körsün, kötüsün… Bu görüşten ne kadar uzaksın!
-
طرفه کوری دوربین تیزچشم ** لیک از اشتر نبیند غیر پشم
- Bu kör, ne şaşılacak şey kördür; uzağı görür, gözü de keskin. Fakat yalnız devedeki yükü görür.
-
مو بمو بیند ز صرفه حرص انس ** رقص بی مقصود دارد همچو خرس
- İnsan hırsından her şeyi kıldan kıla görür, bilir ama oynayıp salınmasında hayır yoktur, bu oynayış şerle doludur.
-
رقص آنجا کن که خود را بشکنی ** پنبه را از ریش شهوت بر کنی 95
- Benliğini kıracak yerde oyna, salın da şehvet yarasının üstündeki pamuğu çek, kopar.
-
رقص و جولان بر سر میدان کنند ** رقص اندر خون خود مردان کنند
- Erler, meydanda oynar, dolanır, kendi kanları içinde raks ederler.
-
چون رهند از دست خود دستی زنند ** چون جهند از نقص خود رقصی کنند
- Varlıklarından kurtuldular mı ellerini çarpar… Noksanlarından ayrıldılar mı raksa girerler.