-
سنگهای امتحان را نیز پیش ** امتحانها هست در احوال خویش
- Sınama taşlarının önünde de halli hallerine sınamalar var, onlar da imtihanlara tabi!
-
گفت یزدان از ولادت تا بحین ** یفتنون کل عام مرتین 745
- Allah, “Doğumdan bu ana kadar onlara her iki kere sınanırlar” dedi.
-
امتحان در امتحانست ای پدر ** هین به کمتر امتحان خود را مخر
- Babam, imtihan içinde imtihan var. Derlen toplan da ufacık bir imtihanla kendini satma!
-
آمن بودن بلعم باعور کی امتحانها کرد حضرت او را و از آنها روی سپید آمده بود
- Bâbûr oğlu Bel’am’ın Allah imtihanlarından yüzü ak çıkacağına emin olması
-
بلعم باعور و ابلیس لعین ** ز امتحان آخرین گشته مهین
- Bâbûr oğlu Bel’am’la melûn iblis, en son imtihanda alçaldılar.
-
او بدعوی میل دولت میکند ** معدهاش نفرین سبلت میکند
- “O adam da kendi iddiasınca devletli görünürdü ya, fakat midesi, bıyığına lânet eder,
-
کانچ پنهان میکند پیدایش کن ** سوخت ما را ای خدا رسواش کن
- “Yarabbi, şu adamın gizlendiğini sen dışarıya vur, meydana çıkar. Bizi yaktı, yandırdı, sen onu rüsvay et” derdi.
-
جمله اجزای تنش خصم ویند ** کز بهاری لافد ایشان در دیند 750
- Onun bedeninin bütün cüzleri, ona düşman olmuştu. O, bahardan dem vurdu ama onlar, kışın ta kendisindeydiler.
-
لاف وا داد کرمها میکند ** شاخ رحمت را ز بن بر میکند
- Adam, ihsandan, keremden dem vururdu ama merhamet dalını, ta kökünden kesmekteydi.
-
راستی پیش آر یا خاموش کن ** وانگهان رحمت ببین و نوش کن
- Ya doğru ol, doğruluğunu göster yahut sus da merhamete eriş, sonra coş!
-
آن شکم خصم سبال او شده ** دست پنهان در دعا اندر زده
- Adamın karnı da bıyıklarına düşman kesilmiş, gizlice el kaldırıp dua ediyor,
-
کای خدا رسوا کن این لاف لام ** تا بجنبد سوی ما رحم کرام
- “Yarabbi, sen bu aşağılık herifi rüsvay et de kerem sahipleri bize merhamete gelsinler” diyordu.
-
مستجاب آمد دعای آن شکم ** شورش حاجت بزد بیرون علم 755
- Karnın duası kabul oldu. İhtiyaçtan doğan yanıp yakılma, dışarıya kadar bayrak açtı, görünür bir hale geldi.
-
گفت حق گر فاسقی و اهل صنم ** چون مرا خوانی اجابتها کنم
- Allah “ Beni çağırdın mı, suçlu da olsam, putperest de olsam ben, yine icabet ederim.
-
تو دعا را سخت گیر و میشخول ** عاقبت برهاندت از دست غول
- Onun için duadan hiç çekinme; hiç usanma. Dua, nihayet seni gulyabani nefsin elinden kurtarır.” demiştir.
-
چون شکم خود را به حضرت در سپرد ** گربه آمد پوست آن دنبه ببرد
- Karın, kendini Allah’a ısmarlayınca ansızın bir kedi gelip o kuyruk parçasını kaptı, götürdü.
-
از پس گربه دویدند او گریخت ** کودک از ترس عتابش رنگ ریخت
- Ev halkı, kedinin peşine düştüler, fakat kedi koşup kaçtı. Babamın azarına uğrayacağım diye çocuğunun beti, benzi kaçtı.
-
آمد اندر انجمن آن طفل خرد ** آب روی مرد لافی را ببرد 760
- Babası, bir toplulukta otururken o çocukcağız gelip işi anlattı. O lâfla geçinen adamın şerefini bir paralık etti.
-
گفت آن دنبه که هر صبحی بدان ** چرب میکردی لبان و سبلتان
- Dedi ki: “ Hani her sabah dudaklarını, bıyıklarını yağladığın o kuyruk parçası yok muydu?
-
گربه آمد ناگهانش در ربود ** بس دویدیم و نکرد آن جهد سود
- Kedi geldi, onu kapıverdi. Ardına düştük, bir hayli koştuk ama faydasız… Yakalayamadık ki!”
-
خنده آمد حاضران را از شگفت ** رحمهاشان باز جنبیدن گرفت
- Oradakiler şaşırıp gülüştüler, Bu hâle acıdılar.
-
دعوتش کردند و سیرش داشتند ** تخم رحمت در زمینش کاشتند
- Onu davet edip doyurdular, yeryüzüne benzeyen varlığına merhamet tohumunu ektiler.
-
او چو ذوق راستی دید از کرام ** بی تکبر راستی را شد غلام 765
- O da ululardan doğruluk zevkini görünce ululuğu bırakıp doğruluğa kul oldu.
-
دعوی طاوسی کردن آن شغال کی در خم صباغ افتاده بود
- Boyacı küpüne düşen çakalın tavusluk dâvasına kalkışması
-
و آن شغال رنگرنگ آمد نهفت ** بر بناگوش ملامتگر بکفت
- O rengârenk çakal gizlice çıkagelip kendisini kınayanın kulağına dedi ki:
-
بنگر آخر در من و در رنگ من ** یک صنم چون من ندارد خود شمن
- “Hele bir bana, hele rengime bak. Şamanın bile böyle bir putu yoktur.
-
چون گلستان گشتهام صد رنگ و خوش ** مر مرا سجده کن از من سر مکش
- Gül bahçesi gibi ne de güzel bir hale geldim, ne de hoş yüzlerce renklere boyandım. Benden baş çekme, secde et bana!