-
در طلب زن دایما تو هر دو دست ** که طلب در راه نیکو رهبرست
- İki elini de aramadan çekme. Arama, yolda en iyi bir kılavuzdur.
-
لنگ و لوک و خفتهشکل و بیادب ** سوی او میغیژ و او را میطلب 980
- Topal olsan, sakat olsan bile, uyuklar gibi halde, hatta edepsizce sine de olsa ona doğru kımıldan, onu ara.
-
گه بگفت و گه بخاموشی و گه ** بوی کردن گیر هر سو بوی شه
- Gâh lâfla, gâh susarak, gâh şuraya, buraya boynunu uzatarak, o padişahın kokusunu almaya çalış.
-
گفت آن یعقوب با اولاد خویش ** جستن یوسف کنید از حد بیش
- Yakup, oğullarına “Yusuf’un kokusunu haddinden fazla arayın” dedi.
-
هر حس خود را درین جستن بجد ** هر طرف رانید شکل مستعد
- Siz de her duygunuzu istidatlı bir hâle getirin de her yanda adamakıllı onu araştırın.
-
گفت از روح خدا لا تیاسوا ** همچو گم کرده پسر رو سو بسو
- Allah, “Allah lütfundan meyus olmayın, ümit kesmeyin” dedi. Çocuğunu kaybetmiş Yakup gibi sen de bucak bucak yürü.
-
از ره حس دهان پرسان شوید ** گوش را بر چار راه آن نهید 985
- Onu ağzınla sorup soruşturun. Dört yana kulak verip onu araştırın!
-
هر کجا بوی خوش آید بو برید ** سوی آن سر کاشنای آن سرید
- Nereden bir güzel koku alırsan koklayın. Ne taraftan o âşinanın kokusunu alırsanız o tarafa yürüyün!
-
هر کجا لطفی ببینی از کسی ** سوی اصل لطف ره یابی عسی
- Nerede bir kişiden lütuf görürsen o adama mukayyet ol… Belki o lütfun aslına yol bulursun, olur ya!
-
این همه خوشها ز دریاییست ژرف ** جزو را بگذار و بر کل دار طرف
- Bütün bu hoşluklar, ulu bir denizdendir. Sen cüzü bırak da külle dön.
-
جنگهای خلق بهر خوبیست ** برگ بی برگی نشان طوبیست
- Halkın savaşları hep güzellik içindir, hep iyilik içindir. Fakat yoksulluk azığı yok mu, asıl saadet nişanesi odur.
-
خشمهای خلق بهر آشتیست ** دام راحت دایما بیراحتیست 990
- Halkın kızışları sulh içindir ama rahata ulaşma tuzağı, daima rahatsızlıktır, zahmetle rahata ulaşılır.
-
هر زدن بهر نوازش را بود ** هر گله از شکر آگه میکند
- Her sille, okşamak içindir... Her şikâyet, insana şükretmeyi andırır.
-
بوی بر از جزو تا کل ای کریم ** بوی بر از ضد تا ضد ای حکیم
- Ey kerem sahibi, cüzden kül kokusunu al… Ey hakîm, zıttan zıddı istidlâl et!
-
جنگها می آشتی آرد درست ** مار گیر از بهر یاری مار جست
- Doğrusu savaşlar, barışa sebep olur. Yılancı da kim için yılan aradı.
-
بهر یاری مار جوید آدمی ** غم خورد بهر حریف بیغمی
- İnsan, geçim için, rahatlık için yılan arar, gamdan kurtulmak için gam yiyip durur.
-
او همیجستی یکی ماری شگرف ** گرد کوهستان و در ایام برف 995
- O da o karda, kışta dağları dönüp dolaşmakta, iri bir yılan arayıp durmaktaydı.
-
اژدهایی مرده دید آنجا عظیم ** که دلش از شکل او شد پر ز بیم
- Derken bir dağda iri bir ölmüş yılan gördü. Şekli bile gönlünü dehşetle dolduruyordu.
-
مارگیر اندر زمستان شدید ** مار میجست اژدهایی مرده دید
- Yılancı, o şiddetli kış mevsiminde yılan ararken o koskoca ölü ejderhayı gördü.
-
مارگیر از بهر حیرانی خلق ** مار گیرد اینت نادانی خلق
- Yılancı, halkı hayretlere düşürmek için yılan tutar. İşte sana halkın bilgisizliği!
-
آدمی کوهیست چون مفتون شود ** کوه اندر مار حیران چون شود
- İnsan, bir dağa benzer, dağ nasıl aldanır, nasıl olur da bir yılana hayran olur?
-
خویشتن نشناخت مسکین آدمی ** از فزونی آمد و شد در کمی 1000
- Yoksul âdemoğlu kendisini tanımadı, bilmedi, fazilet makamından gelip bu noksan âlemine düşüverdi.
-
خویشتن را آدمی ارزان فروخت ** بود اطلس خویش بر دلقی بدوخت
- İnsan kendisini ucuz sattı. Atlastı, kendini bir hırkaya yamadı gitti!
-
صد هزاران مار و که حیران اوست ** او چرا حیران شدست و ماردوست
- Yüz binlerce yılan ve dağ, ona hayranken o, niçin hayretlere düştü, yılan sevdasına kapıldı?
-
مارگیر آن اژدها را بر گرفت ** سوی بغداد آمد از بهر شگفت
- Yılancı, o ejderhayı tutup, halkı hayrete düşürmek için Bağdat’a geldi.