ای بسا مسجد بر آورده کرام ** لیک نبود مسجد اقصاش نام
Ulular nice mescitler yaptılar... Fakat hiçbirinin adı Mescid-i Aksâ değildi.
کعبه را که هر دمی عزی فزود ** آن ز اخلاصات ابراهیم بود
Her an şerefi artan Kâbe’nin yüceliği, İbrahim’in ihlaslarındandı!
فضل آن مسجد خاک و سنگ نیست ** لیک در بناش حرص و جنگ نیست
O mescidin fazileti, toprağından, taşından değildi... Yapıcısında hırs ve savaş yoktu da ondan!
نه کتبشان مثل کتب دیگران ** نی مساجدشان نی کسب وخان و مان 1140
Ne onların kitapları, başkalarının kitaplarına benzer... Ne mescitleri, başkalarının mescitlerine, ne alışverişleri, malları mülkleri, başkalarının alışverişine, malına mülküne!
نه ادبشان نه غضبشان نه نکال ** نه نعاس و نه قیاس و نه مقال
Ne edepleri başkalarının edepleri gibidir. Ne hiddetleri, azapları başkalarının hiddeti, azabı gibidir. Uykuları da başkadır, kıyasları da, sözleri de!
هر یکیشان را یکی فری دگر ** مرغ جانشان طایر از پری دگر
Her birerinin başka bir nuru, feri var... Can kuşları uçar ama başka bir kanatla uçar!
دل همی لرزد ز ذکر حالشان ** قبلهی افعال ما افعالشان
Gönül, onların halini andıkça titrer durur... Onların işleri, bizim işlerimize kıbledir!
مرغشان را بیضهها زرین بدست ** نیمشب جانشان سحرگه بین شدست
Onların kuşlarının yumurtası altındandır... Camları, gece yarısı, seher çağını görür!
هر چه گویم من به جان نیکوی قوم ** نقص گفتم گشته ناقصگوی قوم 1145
O kavmin iyiliğini canla başla ne kadar söylersen söyleyeyim, noksan söylemiş olur; onları noksan övmüş olurum!
مسجد اقصی بسازید ای کرام ** که سلیمان باز آمد والسلام
Ey ulular, Mescid-i Aksâ yapın; çünkü Süleyman yine geldi vesselam!
ور ازین دیوان و پریان سر کشند ** جمله را املاک در چنبر کشند
Bu devlerden, perilerden baş çeken olursa, bütün melekler, onları tutar, bağlar, tomruğa vurur!
دیو یک دم کژ رود از مکر و زرق ** تازیانه آیدش بر سر چو برق
Dev, bir an bile hileye düzene girişir de eğri büğrü yürürse derhal başına şimşek gibi bir kamçıdır gelir!
چون سلیمان شو که تا دیوان تو ** سنگ برند از پی ایوان تو
Sen de Süleyman’a benze de, devlerin, yapına yardım etsinler, taş kessinler!
چون سلیمان باش بیوسواس و ریو ** تا ترا فرمان برد جنی و دیو 1150
Süleyman gibi vesvesesiz, hilesiz ol da cinle dev, senin de buyruğuna uysun!
خاتم تو این دلست و هوش دار ** تا نگردد دیو را خاتم شکار
Senin hatemin bu gönüldür... Aklını başına al da dev, hatemini ağlamasın!
پس سلیمانی کند بر تو مدام ** دیو با خاتم حذر کن والسلام
Avladı, ele geçirdimi artık sana boyuna Süleymanlık eder... Hatemli devden sakın vesselâm!
آن سلیمانی دلا منسوخ نیست ** در سر و سرت سلیمانی کنیست
Gönül, o Süleymanlık gelip geçici bir şey değildir... Sen zahiren de Süleymanlık etme kabiliyetindesin, içinde de o ehliyet var senin.
دیو هم وقتی سلیمانی کند ** لیک هر جولاهه اطلس کی تند
Dev de bir zaman olur, Süleyman’lık eder ama her dokumacı nerden atlas dokuyacak?
دست جنباند چو دست او ولیک ** در میان هر دوشان فرقیست نیک 1155
Elini oynatır ama ikisinin arasında ne kadar fark var?
قصهی شاعر و صله دادن شاه و مضاعف کردن آن وزیر بوالحسن نام
Şaire Padişahın ihsanı, Ebülhasan adındaki vezirin o ihsanı arttırması
شاعری آورد شعری پیش شاه ** بر امید خلعت و اکرام و جاه
Şairin biri, padişahtan elbise almak, rütbeye erişmek, ihsana nail olmak ümidiyle bir şiir yazıp götürdü.
شاه مکرم بود فرمودش هزار ** از زر سرخ و کرامات و نثار
Padişah ikram sahibiydi, şaire bin kırmızı altın verilmesini, bundan başka daha da ihsanlarda bulunmalarını emretti.
پس وزیرش گفت کین اندک بود ** ده هزارش هدیه وا ده تا رود
Veziri dedi ki: Bu pek az... Hiç olmazsa ona o bin altın ver de safayı hatırla gitsin!
از چنو شاعر نس از تو بحردست ** ده هزاری که بگفتم اندکست
Hatta böyle bir şaire senin gibi ihsanda avucu denize benzer bir padişahın ona bin altın vermesi bile azdır!
فقه گفت آن شاه را و فلسفه ** تا برآمد عشر خرمن از کفه 1160
Vezir, padişaha, harmanın onda biri şaire verilsin diye geçmiş padişahların ihsanlarına dair hikâyeler söyledi, hikmetlerden bahsetti.
ده هزارش داد و خلعت درخورش ** خانهی شکر و ثنا گشت آن سرش
Padişah da şaire on bin altınla değerli elbiseler verdi... Şairin içini şükür ve sena yurdu haline getirdi.