-
هر چه نفست خواست داری اختیار ** هر چه عقلت خواست آری اضطرار
- Nefsin neyi isterse ihtiyarın var, fakat aklının istediği şeyde mecbursun ha!
-
داند او کو نیکبخت و محرمست ** زیرکی ز ابلیس و عشق از آدمست
- Bahtı yaver ve talihi kutlu olan bilir ki akıl ve zekâ taslamak iblistendir, aşk Âdem’den!
-
زیرکی سباحی آمد در بحار ** کم رهد غرقست او پایان کار
- Akıl ve zekâ denizde yüzgeçliğe benzer... Bundan az kişi kurtulur ve yüzgeçlikte bulunan nihayet gün gelir, gark olur gider!
-
هل سباحت را رها کن کبر و کین ** نیست جیحون نیست جو دریاست این
- Yüzgeçliği bırak, kibirden, kinden vazgeç... Bu ırmak değil; denizdir deniz!
-
وانگهان دریای ژرف بیپناه ** در رباید هفت دریا را چو کاه 1405
- Hem de öyle sığınılacak bir yeri olmayan uçsuz bucaksız deniz ki yedi denizi bir saman çöpü gibi kapı verir!
-
عشق چون کشتی بود بهر خواص ** کم بود آفت بود اغلب خلاص
- Aşk, ileri gidenler için bir gemiye benzer... Gemiye binen kişinin bir afete uğraması nadirdir, çok defa kurtulur.
-
زیرکی بفروش و حیرانی بخر ** زیرکی ظنست و حیرانی نظر
- Aklı zekâyı sat da hayranlığı satın al... Akıl ve zekâ zandır, hayranlıksa bakış görüş!
-
عقل قربان کن به پیش مصطفی ** حسبی الله گو که اللهام کفی
- Aklı Mustafa’nın önünde kurban et... Hasbiyallah de, yani Allah’ım bana yeter!
-
همچو کنعان سر ز کشتی وا مکش ** که غرورش داد نفس زیرکش
- Kenan gibi gemiden baş çekme... Ona da zeki aklı bu gururu vermiş aldatmıştı.
-
که برآیم بر سر کوه مشید ** منت نوحم چرا باید کشید 1410
- Ben yüce bir dağın üzerine çıkar kurtulurum, neden Nuh’a minnet edeyim? Dedi.
-
چون رمى از منتش اى بىرشد ** كه خدا هم منت او مىكشد
- A akılsız nasıl olurda onun minnetini çekmezsin! Allah bile onun mihnetini çekmekte.
-
چون رمی از منتش بر جان ما ** چونک شکر و منتش گوید خدا
- Nasıl olur canımız ona minnettar olmaz! Allah bile ona şükretmede, minnet etmede!
-
تو چه دانی ای غرارهی پر حسد ** منت او را خدا هم میکشد
- A hasetle dolu mağrur kişi, onun minnetini Allah bile çekiyor!
-
کاشکی او آشنا ناموختی ** تا طمع در نوح و کشتی دوختی
- Keşke o yüzme öğrenmeseydi de Nuh’a minnet etse, gemiye girmeye tamah etseydi!
-
کاش چون طفل از حیل جاهل بدی ** تا چو طفلان چنگ در مادر زدی 1415
- Keşke çocuk gibi hilelere cahil olsaydı da çocuklar gibi anasına el atsa, anasına sarılsaydı!
-
یا به علم نقل کم بودی ملی ** علم وحی دل ربودی از ولی
- Yahut da nakli bilgi ile az dolu olsaydı da gönlü bir veliden vahiy ilmini kapsaydı!
-
با چنین نوری چو پیش آری کتاب ** جان وحی آسای تو آرد عتاب
- Böyle bir nur varken kitabı önüne açarsın vahiy ile dinlenen ruhunda seni azarlar!
-
چون تیمم با وجود آب دان ** علم نقلی با دم قطب زمان
- Zamanın kutbunun sözüne karşı nakli ilim, bil ki su varken teyemmüm etmeye benzer!
-
خویش ابله کن تبع میرو سپس ** رستگی زین ابلهی یابی و بس
- Kendini aptal yerine koy, ona uy da yürü... Ancak bu aptallıkla kurtulabilirsin!
-
اکثر اهل الجنه البله ای پسر ** بهر این گفتست سلطان البشر 1420
- Babam, insanların padişahı, bunun için “cennetliklerin çoğu aptaldır” dedi.
-
زیرکی چون کبر و باد انگیز تست ** ابلهی شو تا بماند دل درست
- Akıl ve zekâ sana kibir ve gurur verir... Aptal ol da gönlün doğru kalsın!
-
ابلهی نه کو به مسخرگی دوتوست ** ابلهی کو واله و حیران هوست
- Aptallık dediğim halka iki kat maskara olan adamın ahmaklığı değildir... Bu aptallık, ona hayran olan adamın aptallığıdır!
-
ابلهاناند آن زنان دست بر ** از کف ابله وز رخ یوسف نذر
- Kendilerini unutup Yusuf’un yüzünü görenler, o güzelliğe dalıp kalanlar... bu yüzden ellerini doğrayanlar yok mu işte onlar aptaldır!
-
عقل را قربان کن اندر عشق دوست ** عقلها باری از آن سویست کوست
- Aklı, dost aşkında kurban et... Akılların hepsi de o taraftandır, odur!
-
عقلها آن سو فرستاده عقول ** مانده این سو که نه معشوقست گول 1425
- Akıllılar akıllarını o tarafa göndermişlerdir. Yalnız sevgili olmayan ahmak, bu tarafta kalmıştır!