-
یا به علم نقل کم بودی ملی ** علم وحی دل ربودی از ولی
- Yahut da nakli bilgi ile az dolu olsaydı da gönlü bir veliden vahiy ilmini kapsaydı!
-
با چنین نوری چو پیش آری کتاب ** جان وحی آسای تو آرد عتاب
- Böyle bir nur varken kitabı önüne açarsın vahiy ile dinlenen ruhunda seni azarlar!
-
چون تیمم با وجود آب دان ** علم نقلی با دم قطب زمان
- Zamanın kutbunun sözüne karşı nakli ilim, bil ki su varken teyemmüm etmeye benzer!
-
خویش ابله کن تبع میرو سپس ** رستگی زین ابلهی یابی و بس
- Kendini aptal yerine koy, ona uy da yürü... Ancak bu aptallıkla kurtulabilirsin!
-
اکثر اهل الجنه البله ای پسر ** بهر این گفتست سلطان البشر 1420
- Babam, insanların padişahı, bunun için “cennetliklerin çoğu aptaldır” dedi.
-
زیرکی چون کبر و باد انگیز تست ** ابلهی شو تا بماند دل درست
- Akıl ve zekâ sana kibir ve gurur verir... Aptal ol da gönlün doğru kalsın!
-
ابلهی نه کو به مسخرگی دوتوست ** ابلهی کو واله و حیران هوست
- Aptallık dediğim halka iki kat maskara olan adamın ahmaklığı değildir... Bu aptallık, ona hayran olan adamın aptallığıdır!
-
ابلهاناند آن زنان دست بر ** از کف ابله وز رخ یوسف نذر
- Kendilerini unutup Yusuf’un yüzünü görenler, o güzelliğe dalıp kalanlar... bu yüzden ellerini doğrayanlar yok mu işte onlar aptaldır!
-
عقل را قربان کن اندر عشق دوست ** عقلها باری از آن سویست کوست
- Aklı, dost aşkında kurban et... Akılların hepsi de o taraftandır, odur!
-
عقلها آن سو فرستاده عقول ** مانده این سو که نه معشوقست گول 1425
- Akıllılar akıllarını o tarafa göndermişlerdir. Yalnız sevgili olmayan ahmak, bu tarafta kalmıştır!
-
زین سر از حیرت گر این عقلت رود ** هر سو مویت سر و عقلی شود
- Hayretle şu baştan aklın gitti mi başındaki her saç, bir baş, bir akıl kesilir!
-
نیست آن سو رنج فکرت بر دماغ ** که دماغ و عقل روید دشت و باغ
- O tarafta akla, beyne düşünce zahmeti yoktur... Çünkü orada her ova, her bahçe akıl ve beyin bitirir!
-
سوی دشت از دشت نکته بشنوی ** سوی باغ آیی شود نخلت روی
- Bu ovadan geçer, o taraftaki ovaya gelirsen nükteler duyarsın... Oradaki bağlara, bahçelere gelirsen hurma fidanın sulanır, yeşerir!
-
اندرین ره ترک کن طاق و طرنب ** تا قلاوزت نجنبد تو مجنب
- Bu yoldaki köşkü, sayvanı, şöhreti şanı terk et... Kılavuzun hareket etmedikçe hareket etme!
-
هر که او بی سر بجنبد دم بود ** جنبشش چون جنبش کزدم بود 1430
- Başsız hareket eden, kuyruk olur... Böyle adamın hareketi akrebin hareketine benzer!
-
کژرو و شب کور و زشت و زهرناک ** پیشهی او خستن اجسام پاک
- Eğri gider, geceleri görmez, çirkindir, zehirlidir... İşi gücü, temiz bedenleri dalamak, sokmaktır!
-
سر بکوب آن را که سرش این بود ** خلق و خوی مستمرش این بود
- Başını ez onun... Huyu hep budur, ahlâkı hep bu... Bu huyundan vazgeçmez o!
-
خود صلاح اوست آن سر کوفتن ** تا رهد جانریزهاش زان شومتن
- Onun için en iyi şey, başının ezilmesidir... Çünkü bu suretle can kırıntısı da o kötü tenden kurtulmuş olur!
-
واستان آن دست دیوانه سلاح ** تا ز تو راضی شود عدل و صلاح
- Delinin elinden silâhı al da adalet ve sulh, senden razı olsun!
-
چون سلاحش هست و عقلش نه ببند ** دست او را ورنه آرد صد گزند 1435
- Fakat elinde silâhı olur, aklı da bulunmazsa bağla elini... Yoksa yüzlerce zarar yapar.
-
بیان آنک حصول علم و مال و جاه بدگوهران را فضیحت اوست و چون شمشیریست کی افتادست به دست راهزن
- Kötü yaradılışlı, kişilerin bilgi, mal ve mevki sahibi olmaları kendileri için kötüdür. Çünkü bu, yol kesici eşkıyanın eline kılıç vermek gibidir.
-
بدگهر را علم و فن آموختن ** دادن تیغی به دست راهزن
- Kötü yaradılışlı kişiye ilim ve fen öğretmek, yol kesen eşkıyanın eline kılıç vermeye benzer!
-
تیغ دادن در کف زنگی مست ** به که آید علم ناکس را به دست
- Sarhoş zencinin eline kılıç vermek, adam olmayana bilgi belletmekten yeğdir.
-
علم و مال و منصب و جاه و قران ** فتنه آمد در کف بدگوهران
- Bilgi, mal, mevki ve hüküm, kötü yaradılışlı kişilerin elinde fitnedir.
-
پس غزا زین فرض شد بر مومنان ** تا ستانند از کف مجنون سنان
- Savaş delilerin ellerindeki kılıçları alsınlar diye müminlere farz olmuştur.
-
جان او مجنون تنش شمشیر او ** واستان شمشیر را زان زشتخو 1440
- Onun canı delidir, teni de elindeki kılıçtır... o çirkin huylunun elindeki kılıcı al!