-
فهم کردی زو که غافل گشت و دنگ ** رو سپس کردی به کره بیدرنگ
- Anlardı ki Mecnun daldı gitti... Hemen geriye yüz tutar, yavrusunun bulunduğu tarafa doğru gitmeye başlardı.
-
چون به خود باز آمدی دیدی ز جا ** کو سپس رفتست بس فرسنگها 1540
- Mecnun kendisine gelir, evvelce bulundukları yerden fersahlarca geriye gittiğini anlardı.
-
در سه روزه ره بدین احوالها ** ماند مجنون در تردد سالها
- Üç gün böyle yol aldılar... Mecnun, âdeta yıllarca tereddüt içinde kaldı.
-
گفت ای ناقه چو هر دو عاشقیم ** ما دو ضد پس همره نالایقیم
- Nihayet dedi ki: A deve, ikimizde âşığız ama birbirimize aykırıyız... Arkadaşlığa lâyık değiliz!
-
نیستت بر وفق من مهر و مهار ** کرد باید از تو صحبت اختیار
- Senin sevgin de bana uygun değil, yuların da senden ayrılmak gerek!
-
این دو همره یکدگر را راهزن ** گمره آن جان کو فرو ناید ز تن
- Bu iki arkadaş da, birbirinin yolunu vurmada... Tenden aşağı inip ayrılmayan can, yol azıtır gider!
-
جان ز هجر عرش اندر فاقهای ** تن ز عشق خاربن چون ناقهای 1545
- Senin canın da arşın ayrılığı ile yoksulluğa düşmüş... Teninse diken aşkıyla deveye dönmüş!
-
جان گشاید سوی بالا بالها ** در زده تن در زمین چنگالها
- Can, yücelere kanatlar açmada... Ten, tırnaklarıyla yere sarılmada!
-
تا تو با من باشی ای مردهی وطن ** پس ز لیلی دور ماند جان من
- Ey vatan aşkıyla ölmüş deve, sen benimle oldukça canım, Leylâ’dan uzak kaldı gitti!
-
روزگارم رفت زین گون حالها ** همچو تیه و قوم موسی سالها
- Adeta Musa kavminin yıllarca çölde kalışı gibi bende seninle bu hallere düştüm... Ömrüm geldi geçti!
-
خطوتینی بود این ره تا وصال ** ماندهام در ره ز شستت شصت سال
- Bu yol, vuslata erişmek için iki adımdan ibaret... Hâlbuki ben, senin hilenle tam altmış yıldır, bu iki adımlık yolda kalakaldım!
-
راه نزدیک و بماندم سخت دیر ** سیر گشتم زین سواری سیرسیر 1550
- Yol yakın... Fakat ben pek geç kaldım. Bu binicilikten adamakıllı usandım artık!
-
سرنگون خود را از اشتر در فکند ** گفت سوزیدم ز غم تا چندچند
- Bu sözleri söyleyip kendisini deveden fırlattı attı, niceye bir dertten yanıp yakılacağım, yandım artık, dedi!
-
تنگ شد بر وی بیابان فراخ ** خویشتن افکند اندر سنگلاخ
- Ona o geniş ova daracık bir hale geldi... Kendisini bir taşlığa atıverdi!
-
آنچنان افکند خود را سخت زیر ** که مخلخل گشت جسم آن دلیر
- Hem de öyle bir attı ki o yiğidin bedeni ezildi...
-
چون چنان افکند خود را سوی پست ** از قضا آن لحظه پایش هم شکست
- Kendisini yere öyle bir fırlattı ki kazara ayağı da kırıldı!
-
پای را بر بست و گفتا گو شوم ** در خم چوگانش غلطان میروم 1555
- Ayağını bağladı, top olurum da dedi, onun çevgânının önüne düşer, yuvarlanarak giderim!
-
زین کند نفرین حکیم خوشدهن ** بر سواری کو فرو ناید ز تن
- İşte güzel sözlü hakîm, tenden inmeyen atlıya bu yüzden lânet etmiştir.
-
عشق مولی کی کم از لیلی بود ** گوی گشتن بهر او اولی بود
- Allah aşkı, hiç Leylâ’nın aşkından az değersiz olur mu? Ona top olmak elbette daha doğru, daha yerinde!
-
گوی شو میگرد بر پهلوی صدق ** غلط غلطان در خم چوگان عشق
- Top ol da doğruluk yanına yat, aşk çevgâniyle yuvarlanarak git!
-
کین سفر زین پس بود جذب خدا ** وان سفر بر ناقه باشد سیر ما
- Çünkü bu yolculuk, binekten indikten sonra Allah çekişiyle olur... Halbuki önceki gidişimiz, deveyle idi!
-
این چنین سیریست مستثنی ز جنس ** کان فزود از اجتهاد جن و انس 1560
- Bu çeşit gidiş, gidişlerden apayrıdır... Bu gidiş cinlerin gidişiyle de olmaz, insanların çalışmasıyla da!
-
این چنین جذبیست نی هر جذب عام ** که نهادش فضل احمد والسلام
- Bu çekilip gitme, alelade çekilip gitme değildir... Bunu, Ahmed’in lütfu meydana getirdi vesselâm!
-
نوشتن آن غلام قصهی شکایت نقصان اجری سوی پادشاه
- Kölenin ücret azlığından şikâyet ederek padişaha yazması
-
قصه کوته کن برای آن غلام ** که سوی شه بر نوشتست او پیام
- Sözü kısa kes de padişaha mektup yazıp gönderen köleyi anlat!
-
قصه پر جنگ و پر هستی و کین ** میفرستد پیش شاه نازنین
- O köle, nazenin padişaha savaşla, varlıkla, kinle dolu bir mektup yazıp gönderir.