-
آن قیاسش راست نامد از قضا ** گرچه ستارست هم بدهد سزا
- Fakat nasılsa bu fikri doğru çıkmadı... Allah suçları örter... Örter ama cezasını da verir!
-
چونک بد کردی بترس آمن مباش ** زانک تخمست و برویاند خداش 165
- Kötülükte bulundun mu kork, emin olma, çünkü yaptığın kötülük bir tohumdur, Allah, onu mutlaka bitirir!
-
چند گاهی او بپوشاند که تا ** آیدت زان بد پشیمان و حیا
- Birkaç kere, belki yaptığına pişman olur, utanırsın diye örter, gizler.
-
عهد عمر آن امیر مومنان ** داد دزدی را به جلاد و عوان
- O müminler ulusu Ömer, halifeliği zamanında bir hırsızı cellada teslim etti.
-
بانگ زد آن دزد کای میر دیار ** اولین بارست جرمم زینهار
- Hırsız, ey ülkenin beyi, diye bağırdı, beni öldürtme... Bu, ilk suçum!
-
گفت عمر حاش لله که خدا ** بار اول قهر بارد در جزا
- Ömer dedi ki: “Hâşâ, Allah, ilk suçta hemencecik gazaba gelip cezasını vermez.
-
بارها پوشد پی اظهار فضل ** باز گیرد از پی اظهار عدل 170
- Lütfunu meydana çıkarmak için defalarca örter de sonradan adaletini göstermek için cezalandırır;
-
تا که این هر دو صفت ظاهر شود ** آن مبشر گردد این منذر شود
- Bu suretle bu iki sıfatının da meydana çıkmasını, lütfunun muştucu, kahrının da korkutucu olmasını diler.”
-
بارها زن نیز این بد کرده بود ** سهل بگذشت آن و سهلش مینمود
- Kadın da defalarca bu kötü işte bulunmuştu da kolaycacık işi atlatmıştı... bu iş, ona kolay görünüyordu artık.
-
آن نمیدانست عقل پایسست ** که سبو دایم ز جو ناید درست
- Gevşek ayaklı akıl, testinin daima ırmaktan kırılmadan sapasağlam gelemeyeceğini bilmiyordu ki!
-
آنچنانش تنگ آورد آن قضا ** که منافق را کند مرگ فجا
- Fakat bu sefer kaza ve kader, onu öyle bir daraltmış, münafıkı ansızın ölüm nasıl yakalarsa öyle bir sıkı yakalamıştı ki!
-
نه طریق و نه رفیق و نه امان ** دست کرده آن فرشته سوی جان 175
- Ne yol vardır, ne yoldaş, ne de kurtulma imkânı... (münafık, böyle bir haldeyken) can alıcı melek de gelir çatar, canına el uzatır ya!
-
آنچنان کین زن در آن حجره جفا ** خشک شد او و حریفش ز ابتلا
- İşte kadın da o cefa odasında dostuyla belâlara uğramış, öylece âdeta kuruyup kalmıştı!
-
گفت صوفی با دل خود کای دو گبر ** از شما کینه کشم لیکن به صبر
- Sofi, gönlünden, hay kâfirler hay... Size kin güdüp duruyorum ama hele sabredeyim.
-
لیک نادانسته آرم این نفس ** تا که هر گوشی ننوشد این جرس
- Şimdilik bunu bilmezlikten geleyim de herkes bu çanın sesini duymasın, diyordu.
-
از شما پنهان کشد کینه محق ** اندک اندک همچو بیماری دق
- Hak yolundaki er de size gizlice böyle kin güder... İstiska hastalığı gibi kinini yavaş yavaş, azar azar belirtir.
-
مرد دق باشد چو یخ هر لحظه کم ** لیک پندارد بهر دم بهترم 180
- İstiskaya tutulan adam buz gibi her an erir durur... Fakat her an, kendisini daha iyiceyim sanır!
-
همچو کفتاری که میگیرندش و او ** غرهی آن گفت کین کفتار کو
- Hani, “sırtlan nerede? Burada yok yahu” diye aranırlar da sırtlan bu söze inanır, bu suretle tutulur, avlanır ya!
-
هیچ پنهانخانه آن زن را نبود ** سمج و دهلیز و ره بالا نبود
- Kadının evinde de gizlenecek bir yer; bir tümsek, bir aralık, yukarıya çıkacak bir yol yoktu.
-
نه تنوری که در آن پنهان شود ** نه جوالی که حجاب آن شود
- Ne bir tandır vardı, oynaşını oraya gizlesin... Ne bir çuval vardı, perde gibi önüne gersin!
-
همچو عرصهی پهن روز رستخیز ** نه گو و نه پشته نه جای گریز
- Evin içi kıyamet günü Arasat Meydanı gibi dümdüzdü... Ne bir çukur vardı, ne bir tepe, ne de kaçacak bir yer!
-
گفت یزدان وصف این جای حرج ** بهر محشر لا تری فیها عوج 185
- Allah bu kıyamet gününü anlatırken mahşer meydanı için “Orada bir çukur, bir tümsek göremezsin” demiştir.
-
معشوق را زیر چادر پنهان کردن جهت تلبیس و بهانه گفتن زن کی ان کید کن عظیم
- Kadının hileye sapıp sevgilisine çarşaf giydirmesi ve Allah’ın “Sizin hileniz pek büyüktür” dediği gibi kocasını kandırmak için bahanelere başvurması
-
چادر خود را برو افکند زود ** مرد را زن ساخت و در را بر گشود
- Kadın, hemen çarşafını oynaşının üstüne attı, erkeği kadın şekline sokup kapıyı açtı.
-
زیر چادر مرد رسوا و عیان ** سخت پیدا چون شتر بر نردبان
- Çarşafın altında adam, apaçık rüsvay olmuş, görünüp durmaktaydı... Adeta merdiven üstünde bir deveye benziyordu.
-
گفت خاتونیست از اعیان شهر ** مر ورا از مال و اقبالست بهر
- Kadın oynaşı için kocasına dedi ki: “Şehir büyüklerinden birinin karısı... Malı var, devleti var, pek zengin!