-
خود نه آن بویست این که اندر جهان ** صد هزاران پردهاش دارد نهان
- Zaten bu koku, âlemde yüz binlerce perde altında gizlenebilecek bir koku değil ki!
-
پر شد از تیزی او صحرا و دشت ** دشت چه کز نه فلک هم در گذشت
- O keskin kokuyla ovalar, çöller doldu... Hatta ova da nedir ki? O koku, dokuz feleği bile geçti!
-
این سر خم را به کهگل در مگیر ** کین برهنه نیست خود پوششپذیر
- Bu şarabın bulunduğu testinin başını balçıkla örtme... Zaten bu öyle bir açıkta şarap ki örtülmesine imkan yok!
-
لطف کن ای رازدان رازگو ** آنچ بازت صید کردش بازگو 1825
- Ey sırlar bilen sır söyleyici, seni avlayanı lütfet, söyle!
-
گفت بوی بوالعجب آمد به من ** همچنانک مر نبی را از یمن
- Bayezıd dedi ki: “Şaşılacak bir koku geldi bana... Peygambere Yemen’den gelen koku gibi!
-
که محمد گفت بر دست صبا ** از یمن میآیدم بوی خدا
- Muhammet demiştir ki. Seher yelinin eliyle bana Yemen’den Allah kokusu gelmekte.
-
بوی رامین میرسد از جان ویس ** بوی یزدان میرسد هم از اویس
- Vise’nin ruhuna Rahim’in kokusu geldiği gibi Üveys’ten de Allah kokusu geliyor.
-
از اویس و از قرن بوی عجب ** مر نبی را مست کرد و پر طرب
- Üveys’ten, Karen kabilesinden garip bir koku geldi de Peygamberi sarhoş etti, neşelendirdi!
-
چون اویس از خویش فانی گشته بود ** آن زمینی آسمانی گشته بود 1830
- Üveys kendinden geçmiş, yere mensupken göklere mensup olmuştu!
-
آن هلیلهی پروریده در شکر ** چاشنی تلخیش نبود دگر
- Heliyle, şekerle karışmış, halli hamur olmuş, acı tadı kalmamıştı artık!
-
آن هلیلهی رسته از ما و منی ** نقش دارد از هلیله طعم نی
- Heliyle, varlığından tamamıyla geçmişti... Yalnız heliyle şeklindeydi ama lezzeti kalmamıştı ki!”
-
این سخن پایان ندارد باز گرد ** تا چه گفت از وحی غیب آن شیرمرد
- Bu sözün sonu gelmez. O aslan er, gayb âleminin vahyinden neler söyledi? Sen onu anlat!
-
قول رسول صلی الله علیه و سلم انی لاجد نفس الرحمن من قبل الیمن
- Rasul sallallahu aleyhi vesselem’in “Ben Yemen tarafından Rahman kokusunu almaktayım” demesi
-
گفت زین سو بوی یاری میرسد ** کاندرین ده شهریاری میرسد
- Bayezıd dedi ki “Bu taraftan bir dostun kokusu gelmekte... Bu köyden bir padişah geliyor!
-
بعد چندین سال میزاید شهی ** میزند بر آسمانها خرگهی 1835
- Bunca yıldan sonra bir padişah doğacak... Otağını göklere kuracak!
-
رویش از گلزار حق گلگون بود ** از من او اندر مقام افزون بود
- Yüzü Allah’ın gül bahçelerinin tesiriyle gül rengine dönecek... Makam ve rütbe bakımından benden üstün olacak!”
-
چیست نامش گفت نامش بوالحسن ** حلیهاش وا گفت ز ابرو و ذقن
- Dediler ki: Adı ne? Bayezid, Ebül Hasan dedi... Onun şeklini, kaşının çenesinin ne şekilde olduğunu anlattı.
-
قد او و رنگ او و شکل او ** یک به یک واگفت از گیسو و رو
- Boyunu, rengini, şeklini, saçlarını, yüzünü bir bir anlattı.
-
حلیههای روح او را هم نمود ** از صفات و از طریقه و جا و بود
- İç huylarını, manevi sıfatlarını... Ruhunu, yolunu, yerini, varlığını hep söyledi.
-
حلیهی تن همچو تن عاریتیست ** دل بر آن کم نه که آن یک ساعتیست 1840
- Ten şekli, ten gibi iğretidir... Ona pek gönül verme... o bir anda gelir geçer!
-
حلیهی روح طبیعی هم فناست ** حلیهی آن جان طلب کان بر سماست
- Tabii ruhun şekli, hali de fanidir... O can şeklini, sıfatını iste ki gökyüzündedir!
-
جسم او همچون چراغی بر زمین ** نور او بالای سقف هفتمین
- Onun bedeni, yeryüzünde mum gibidir... Nuru ise yedinci kat tavanın üstündedir!
-
آن شعاع آفتاب اندر وثاق ** قرص او اندر چهارم چارطاق
- Güneşin ışıkları odadadır ama güneş, dördüncü kat göktedir.
-
نقش گل در زیربینی بهر لاغ ** بوی گل بر سقف و ایوان دماغ
- Gülün suretini, lâtife yollu burnunun altında görürsün ama gül kokusu dimağın ta tavanına, sayvanına kadar her yeri tutmuştur.
-
مرد خفته در عدن دیده فرق ** عکس آن بر جسم افتاده عرق 1845
- Uyuyan adam, Aden’de bir azaba uğradığını görür ama aksi, bedeninde ter halinde görünür!
-
پیرهن در مصر رهن یک حریص ** پر شده کنعان ز بوی آن قمیص
- Gömlek, Mısır’da bir harise rehin olmuştur ama Kenan ülkesi o gömleğin kokusuyla dolmuştur!