-
نامهی دیگر نوشت آن بدگمان ** پر ز تشنیع و نفیر و پر فغان 1935
- O kötü zanda bulunan köle kınamalarla, feryadu figanlarla dolu bir mektup daha yazdı.
-
که یکی رقعه نبشتم پیش شه ** ای عجب آنجا رسید و یافت ره
- “Bundan önce padişaha bir mektup daha yazdım... Fakat bilmem eline değdi mi?” dedi.
-
آن دگر را خواند هم آن خوبخد ** هم نداد او را جواب و تن بزد
- Güzel yüzlü padişah o mektubu da okudu; ona da cevap vermedi, seslenmedi.
-
خشک میآورد او را شهریار ** او مکرر کرد رقعه پنج بار
- Padişah ona aldırmamaktaydı... O da tam beş kere padişaha mektup yazdı.
-
گفت حاجب آخر او بندهی شماست ** گر جوابش بر نویسی هم رواست
- Nihayet perdeci başı “o da sizin kulunuz... Bir cevap verseniz değer.
-
از شهی تو چه کم گردد اگر ** برغلام و بنده اندازی نظر 1940
- Cevap verirseniz, bir kula, bir köleye lütuf ile bakarsanız padişahlığınızdan ne eksilir ki?” dedi.
-
گفت این سهلست اما احمقست ** مرد احمق زشت و مردود حقست
- Padişah dedi ki: bu kolay... Fakat köle sersem... Ahmak adam çirkindir, Allah merdududur.
-
گرچه آمرزم گناه و زلتش ** هم کند بر من سرایت علتش
- Suçunu, kabahatini affederim ama illeti bana da sirayet eder sonra!
-
صد کس از گرگین همه گرگین شوند ** خاصه این گر خبیث ناپسند
- Bir uyuz, yüz kişiyi uyuz eder... Hele bu hareketi beğenilmez habis uyuz, büsbütün beterdi!
-
گر کم عقلی مبادا گبر را ** شوم او بیآب دارد ابر را
- Kâfir bile akılsızlık uyuzuna tutulmasın... Yoksa şumluğu, bulutta bile yağmur bırakmaz!
-
نم نبارد ابر از شومی او ** شهر شد ویرانه از بومی او 1945
- Şumluğu yüzünden buluttan bir katra yağmur yağmaz... Şehir, onun baykuşluğu yüzünden viraneye döner!
-
از گر آن احمقان طوفان نوح ** کرد ویران عالمی را در فضوح
- O ahmakların uyuzluğu yüzünden Nuh tufanı, koca bir âlemi kötülüklerle yıktı gitti!
-
گفت پیغامبر که احمق هر که هست ** او عدو ماست و غول رهزنست
- Peygamber “Kim ahmaksa düşmanımızdır... Yol kesen gulyabanidir...
-
هر که او عاقل بود از جان ماست ** روح او و ریح او ریحان ماست
- Akıllıysa canımızdır; ondan gelen serin esinti ondan gelen rüzgâr bize fesleğendir.
-
عقل دشنامم دهد من راضیم ** زانک فیضی دارد از فیاضیم
- Akıl, bana sövse razıyım... Çünkü benim feyiz vericiliğimden bir feyze sahiptir.
-
نبود آن دشنام او بیفایده ** نبود آن مهمانیش بیمایده 1950
- Onun sövmesi faydasız değildir... Boş elle kalkıp konukluğa gelmez.
-
احمق ار حلوا نهد اندر لبم ** من از آن حلوای او اندر تبم
- Ahmak, ağzıma helva tıksa onun helvasından hastalanır, ateşlenirim, dedi.
-
این یقین دان گر لطیف و روشنی ** نیست بوسهی کون خر را چاشنی
- Lâtifsen. Gönlün aydınsa şunu iyice bil: Eşek götünü öpmede bir lezzet yoktur!
-
سبلتت گنده کند بیفایده ** جامه از دیگش سیه بیمایده
- Faydasız yere bıyığını pis pis kokutur... Yemek yemeksizin elbise, onun tenceresiyle kararır!
-
مایده عقلست نی نان و شوی ** نور عقلست ای پسر جان را غذی
- Yemek dediğim akıldır, ekmek ve kebap değil... Oğul, cana gıda akıl nurudur.
-
نیست غیر نور آدم را خورش ** از جز آن جان نیابد پرورش 1955
- İnsana nurdan başka bir yiyecek yoktur... O candan başka bir şeyle beslenip yetişmez insan.
-
زین خورشها اندک اندک باز بر ** کین غذای خر بود نه آن حر
- Bu yiyecekleri yavaş yavaş azalt... Çünkü bunlar, eşek gıdasıdır, hür adamın gıdası değil!
-
تا غذای اصل را قابل شوی ** لقمههای نور را آکل شوی
- Bunları azalt da asıl gıdayı almaya kabiliyetin olsun, nur lokmalarını yiyesin!
-
عکس آن نورست کین نان نان شدست ** فیض آن جانست کین جان جان شدست
- Bu ekmeğin ekmek oluşu, o nurun aksiyledir... Bu canın can oluşu, o canın feyziyledir.
-
چون خوری یکبار از ماکول نور ** خاک ریزی بر سر نان و تنور
- Bir kerecik nur yemeğini yedin mi ekmeğin başına da toprak saçarsın, tandırın başına da!