-
استخوانت را بخاید چون شکر ** که نبینی زندگانی را دگر 2000
- Kemiklerini şeker gibi ezer, ufalar... Artık bir daha diriliği göremezsin bile!
-
آن مگیر آخر بمانی از علف ** آتش از بیهیزمی گردد تلف
- Hadi kurdu bir tarafa bırak... Od’suz kalırsın ya! Ateş, odun olmadı mı söner gider.
-
هین بمگریز از تصرف کردنم ** وز گرانی بار که جانت منم
- Kendine gel de sahipliğimden kaçma, yükün ağırlığından çekinme... Senin canın benim diye ardına düşer, koşar durur!
-
تو ستوری هم که نفست غالبست ** حکم غالب را بود ای خودپرست
- Sen de bir katırsın... Çünkü nefsin üstün. A kendisine tapan, hüküm üstünündür.
-
خر نخواندت اسپ خواندت ذوالجلال ** اسپ تازی را عرب گوید تعال
- Fakat ululuk ıssı Allah, sana eşek demedi at dedi... Arap, arap atına “Taal” der.
-
میر آخر بود حق را مصطفی ** بهر استوران نفس پر جفا 2005
- Cefakâr nefis katırlarını bakmak, yola getirmek için Mustafa, Hakk’ın imrahorudur.
-
قل تعالوا گفت از جذب کرم ** تا ریاضتتان دهم من رایضم
- Kerem ve ihsan çekişiyle “Kul tealev” dedi... “Gelin de sizi riyazetle terbiye edeyim dedi, azgın ve serkeş atları alıştırır, yola getiririm ben.
-
نفسها را تا مروض کردهام ** زین ستوران بس لگدها خوردهام
- Nefisleri azgınlıktan geçinceye dek bu katırlardan ne tekmeler yedim.
-
هر کجا باشد ریاضتبارهای ** از لگدهااش نباشد چارهای
- Nerede azgınları yumuşatan bir er varsa onların tekmelerinden kurtulmasına bir çare yoktur!
-
لاجرم اغلب بلا بر انبیاست ** که ریاضت دادن خامان بلاست
- Hâsılı belâların çoğu peygamberlere gelir. Çünkü ham kişileri yola getirmek, zaten bir belâdır.
-
سکسکانید از دمم یرغا روید ** تا یواش و مرکب سلطان شوید 2010
- Siz, kaidesiz, nizamsız gitmektesiniz; sözüme uyun da rahvan gidin... Bu suretle de uysal bir hale gelin, padişahın bineceği bir at olun!
-
قل تعالوا قل تعالو گفت رب ** ای ستوران رمیده از ادب
- Allah dedi ki: “onlara gelin de, ey terbiyeye alışkın olmayan katırlar, gelin de!
-
گر نیایند ای نبی غمگین مشو ** زان دو بیتمکین تو پر از کین مشو
- Fakat gelmezlerse gamlanma... O iki temkinsiz için kinlenme!
-
گوش بعضی زین تعالواها کرست ** هر ستوری را صطبلی دیگرست
- Bazılarının kulakları bu, gelin sözüne karşı sağırdır... Her hayvanın ayrı ahırı vardır.
-
منهزم گردند بعضی زین ندا ** هست هر اسپی طویلهی او جدا
- Bazıları bu sesten ürker, kaçarlar... Her atın ahırı ayrıdır.
-
منقبض گردند بعضی زین قصص ** زانک هر مرغی جدا دارد قفص 2015
- Bazılarının de bu hikâyelerden canı sıkılır... Çünkü her kuşun kafesi başkadır.
-
خود ملایک نیز ناهمتا بدند ** زین سبب بر آسمان صف صف شدند
- Melekler bile bir cinsten değildirler; bu yüzden göklerde saf saf dururlar.
-
کودکان گرچه به یک مکتب درند ** در سبق هر یک ز یک بالاترند
- Çocuklar, gerçi bir mektebe giderler, giderler ama ders bakımından her biri, öbüründen üstündür.
-
مشرقی و مغربی را حسهاست ** منصب دیدار حس چشمراست
- Doğuya mensup olanın da duyguları var, batıya mensup olanın da... Fakat görmek göze kısmet olmuştur, mesnet ona verilmiştir.
-
صد هزاران گوشها گر صف زنند ** جمله محتاجان چشم روشناند
- Yüz binlerce kulak saf saf düzülse yine de hepsi aydın bir göze muhtaçtır.
-
باز صف گوشها را منصبی ** در سماع جان و اخبار و نبی 2020
- Sonra kulakların da can sesini, Allah haberlerini, Peygamber buyruklarını duymada bir mesnedi var
-
صد هزاران چشم را آن راه نیست ** هیچ چشمی از سماع آگاه نیست
- Yüz binlerce göze ses duyma kabiliyeti verilmemiştir; hiçbir gözün ses duymadan haberi yoktur.
-
همچنین هر حس یک یک میشمر ** هر یکی معزول از آن کار دگر
- Böylece her duyguyu birer birer say... Her biri, öbürünün işini göremez!
-
پنج حس ظاهر و پنج اندرون ** ده صفاند اندر قیام الصافون
- Beş tane dış, beş tane de iç duygusu... Hepsi on tane duygu, ayakta saf kurmuştur.
-
هر کسی کو از صف دین سرکشست ** میرود سوی صفی کان واپسست
- Din safından baş çeken giden, gider, en son safa katılır!