-
ترس جان در وقت شادی از زوال ** زان کنار بام غیبست ارتحال 2150
- Neşeli zamanda neşenin geçip gitmesinden korkarsın... İşte bu, gayp damından canın göçüp gitmesidir.
-
گر نمیبینی کنار بام راز ** روح میبیند که هستش اهتزاز
- Sır damının kenarını, sen görmüyorsun ruh görüyor da tir tir titriyor.
-
هر نکالی ناگهان کان آمدست ** بر کنار کنگرهی شادی بدست
- Ansızın gelip çatan her belâ, neşe damının korkuluğu kıyısında gelip çatmıştır.
-
جز کنار بام خود نبود سقوط ** اعتبار از قوم نوح و قوم لوط
- İnsan, damın kenarında olmadıkça düşmez Nuh ve Lût kavimlerine bak da ibret al.
-
بیان سبب فصاحت و بسیارگویی آن فضول به خدمت رسول علیهالسلام
- O boşboğazın Rasul aleyhisselâm huzurunda fasih söz söylemesinin ve çok konuşmasının sebebi
-
پرتو مستی بیحد نبی ** چون بزد هم مست و خوش گشت آن غبی
- Peygamber’in hadsiz sarhoşluğundan o aptala bir ışık vurmuş, onu neşelendirmiş, sarhoş etmişti.
-
لاجرم بسیارگو شد از نشاط ** مست ادب بگذاشت آمد در خباط 2155
- Neşesinden çok konuşmaya başladı. Sarhoş, ebedi bırakır, baş aşağı düşer!
-
نه همه جا بیخودی شر میکند ** بیادب را می چنانتر میکند
- Fakat her yerde kendinden geçen, kötülük etmez... Şarap zaten edepsiz olanı edepsiz eder.
-
گر بود عاقل نکو فر میشود ** ور بود بدخوی بتر میشود
- Şarap içen akıllıysa daha ziyade akıllı olur... Kötü huylu ise büsbütün berbat bir hale gelir.
-
لیک اغلب چون بدند و ناپسند ** بر همه می را محرم کردهاند
- Fakat insanların çoğu kötü ve ahlâksız olduğundan şarabı herkese haram ettiler.
-
بیان رسول علیه السلام سبب تفضیل و اختیار کردن او آن هذیلی را به امیری و سرلشکری بر پیران و کاردیدگان
- Rasul aleyhisselâm’ın Huzeyl kabilesine mensup olan genci ihtiyarlara, tecrübelilere üstün tutup seçmesinde ve başbuğ yapmasındaki sebep
-
حکم اغلب راست چون غالب بدند ** تیغ را از دست رهزن بستدند
- Hüküm üstünündür halkın çoğu da kötüdür; bu yüzden kılıcı yol kesicilerin elinden aldılar.
-
گفت پیغامبر کای ظاهرنگر ** تو مبین او را جوان و بیهنر 2160
- Peygamber dedi ki: Ey işin dış yüzünü gören, sen onu genç ve hünersiz görme.
-
ای بسا ریش سیاه و مردت پیر ** ای بسا ریش سپید و دل چو قیر
- Nice kara sakallı ihtiyarlar vardır... Nice de gönülleri, zift gibi kapkara aksakallılar.
-
عقل او را آزمودم بارها ** کرد پیری آن جوان در کارها
- Onun aklını defalarca denedim... O genç işlerde ihtiyarlık etti.
-
پیر پیر عقل باشد ای پسر ** نه سپیدی موی اندر ریش و سر
- İhtiyar, akıl ihtiyarıdır oğlum... Saçın, sakalın ağarmasıyla adam, adam olmaz.
-
از بلیس او پیرتر خود کی بود ** چونک عقلش نیست او لاشی بود
- İblis’ten daha ihtiyar kim var? Fakat değil mi ki aklı yok, hiçbir şeye yaramaz.
-
طفل گیرش چون بود عیسی نفس ** پاک باشد از غرور و از هوس 2165
- Birisi çocuktur ama İsa nefesli, gururdan, hevesten arınmış olursa ona nasıl çocuk diyebilirsin?
-
آن سپیدی مو دلیل پختگیست ** پیش چشم بسته کش کوتهتگیست
- Saç ağarması, ancak gözü bağlı ve kısa görüşlü kişiye göre pişkinlik alâmetidir.
-
آن مقلد چون نداند جز دلیل ** در علامت جوید او دایم سبیل
- O mukallit, alâmet olarak delilden başka bir şey bilmediği için daima buna yol arar.
-
بهر او گفتیم که تدبیر را ** چونک خواهی کرد بگزین پیر را
- Onun için bir işe girişeceksen o pire danış dedi.
-
آنک او از پردهی تقلید جست ** او به نور حق ببیند آنچ هست
- Çünkü o, taklit perdesinden çıkmış kurtulmuştur da ne varsa her şeyi Allah nuru ile görür.
-
نور پاکش بیدلیل و بیبیان ** پوست بشکافد در آید در میان 2170
- Onun pak nuru delilsiz, beyansız deriyi yırtar, içi meydana çıkarır.
-
پیش ظاهربین چه قلب و چه سره ** او چه داند چیست اندر قوصره
- Yalnız dışı görene göre kalp nedir, geçer altın ne? Hurma sepetinde ne var? O bilir.
-
ای بسا زر سیه کرده بدود ** تا رهد از دست هر دزدی حسود
- Nice altınları, hasetçi hırsızların elinden kurtulsun diye dumanla karartmışlardır.
-
ای بسا مس زر اندوده به زر ** تا فروشد آن به عقل مختصر
- Nice bakırlar vardır ki aklı kıt olanlara satsınlar diye onları altın suyuna batırmışlar, altın yaldızla yaldızlamışlardır.
-
ما که باطنبین جملهی کشوریم ** دل ببینیم و به ظاهر ننگریم
- Biz bütün ülkelerin iç yüzünü görenleriz... Gönlü görürüz, dış yüzüne bakmayız biz!