-
وآن خری کز عقل جوسنگی نداشت ** خود نبودش عقل و عاقل را گذاشت
- Bir arpa ağırlığınca bile aklı olmayan eşeğe gelince: Hem aklı yoktur, hem akıllıyı terk etmiştir.
-
ره نداند نه کثیر و نه قلیل ** ننگش آید آمدن خلف دلیل
- Az, çok... Bir yol da bilmez. Fakat yine de bir kılavuzun ardına düşmekten sıkılır, arlanıp utanır.
-
میرود اندر بیابان دراز ** گاه لنگان آیس و گاهی بتاز 2195
- Upuzun, uçsuz bucaksız çöllerde gâh topallayıp meyus olarak, gâh koşup yortarak gider durur.
-
شمع نه تا پیشوای خود کند ** نیم شمعی نه که نوری کد کند
- Bir kandil yoktur ki önünde tutsun, önünü görsün... Hatta yarım bir ışık bile bulamaz ki ondan bir nur dilensin.
-
نیست عقلش تا دم زنده زند ** نیمعقلی نه که خود مرده کند
- Aklı yoktur ki dirilikten dem vursun, yarım aklı bile yoktur ki ölsün, kendisini ölü bilsin.
-
مردهی آن عاقل آید او تمام ** تا برآید از نشیب خود به بام
- O akıllıya karşı tam bir ölü hale gelsin de kendisini aşağılık yerden dama yüceltsin!
-
عقل کامل نیست خود را مرده کن ** در پناه عاقلی زندهسخن
- Tam aklın yoksa kendini ölü hale getir... Sözü diri bir akıllıya sığın.
-
زنده نی تا همدم عیسی بود ** مرده نی تا دمگه عیسی شود 2200
- Böyle olmayan adam diri değildir ki İsa’ya hemdem olsun... Ölü değildir ki İsa’nın ölüleri dirilten nefesine mazhar olsun.
-
جان کورش گام هر سو مینهد ** عاقبت نجهد ولی بر میجهد
- Kör canı her yana adım atar, sıçrar durur ama bir türlü kurtulamaz.
-
قصهی آن آبگیر و صیادان و آن سه ماهی یکی عاقل و یکی نیم عاقل وان دگر مغرور و ابله مغفل لاشی و عاقبت هر سه
- Gölcük, gölcükte balık avlayanlar, birisi akıllı, öbürü yarı akıllı, üçüncüsü de mağrur, aptal, gafil ve değersiz üç balıkla akıbetleri
-
قصهی آن آبگیرست ای عنود ** که درو سه ماهی اشگرف بود
- A inatçı, bu, içinde üç büyük balık bulunan gölcüğün hikâyesine benzer.
-
در کلیله خوانده باشی لیک آن ** قشر قصه باشد و این مغز جان
- “Kelile” de okumuşsundur ama o kabuktan ibarettir, bu anlatışımızsa canın ta içidir.
-
چند صیادی سوی آن آبگیر ** برگذشتند و بدیدند آن ضمیر
- Birkaç balıkçı, o gölcüğün yanından geçtiler, o balıkları gördüler.
-
پس شتابیدند تا دام آورند ** ماهیان واقف شدند و هوشمند 2205
- Derhal koşup ağ getirmeye gittiler. Balıklar bunu anladılar...
-
آنک عاقل بود عزم راه کرد ** عزم راه مشکل ناخواه کرد
- İçlerinden akıllı olan yola düştü; hiç de gidilmesi istenmeyen o güç yola yürüdü.
-
گفت با اینها ندارم مشورت ** که یقین سستم کنند از مقدرت
- Bunlarla danışmayayım dedi türlü, türlü fikirlerde bulunur, azmimi gevşetirler.
-
مهر زاد و بوم بر جانشان تند ** کاهلی و جهلشان بر من زند
- Yurtlarının sevgisine kapılırlar; tembellikleri, bilgisizlikleri bana da sirayet eder.
-
مشورت را زندهای باید نکو ** که ترا زنده کند وان زنده کو
- Danışmak için bir iyi ve diri kişi lâzım ki seni de diriltsin, fakat nerede öyle bir diri?
-
ای مسافر با مسافر رای زن ** زانک پایت لنگ دارد رای زن 2210
- Ey yolcu yolcuyla danış, kadınla değil... Çünkü kadının reyi seni topal eder.
-
از دم حب الوطن بگذر مهایست ** که وطن آن سوست جان این سوی نیست
- Vatan sevgisinden dem vurma; durma, yürü... Vatan oradadır, burada değil canım efendim!
-
گر وطن خواهی گذر آن سوی شط ** این حدیث راست را کم خوان غلط
- Vatan istiyorsan ırmağın o tarafına geç... Bu doğru hadisi eğri ve yanlış okuma!
-
سر خواندن وضو کننده اوراد وضو را
- Abdest alanın yıkadığı uzuvlarda dua okunmasının sırrı
-
در وضو هر عضو را وردی جدا ** آمدست اندر خبر بهر دعا
- Hadiste abdest alınırken yıkanan her uzuv için ayrı dua rivayet edilmiştir.
-
چونک استنشاق بینی میکنی ** بوی جنت خواه از رب غنی
- Burnunu yıkar, burnuna su çekerken gani Allahtan cennet kokusu iste.
-
تا ترا آن بو کشد سوی جنان ** بوی گل باشد دلیل گلبنان 2215
- İste de bu koku, seni cennete çeksin götürsün... Gül kokusu gül bahçesinin delilidir.
-
چونک استنجا کنی ورد و سخن ** این بود یا رب تو زینم پاک کن
- Abdest bozduktan sonra yıkanırken de okunacak virt edilecek dua şudur: Yarabbi sen beni bu pislikten arıt.
-
دست من اینجا رسید این را بشست ** دستم اندر شستن جانست سست
- Benim elin buraya yetişti, burasını yıkadı... Elim canımı yıkamada gevşek.