English    Türkçe    فارسی   

4
2257-2281

  • آنچنان که وقت زادن حامله ** ناله دارد خواجه شد در غلغله
  • Adam gebe kadın doğururken nasıl feryat ederse öyle bağırmaya başladı.
  • مرغ گفتش نی نصیحت کردمت ** که مبادا بر گذشته‌ی دی غمت
  • Kuş dedi ki: Sana geçmiş şeye gam etme diye nasihat etmedim mi,
  • چون گذشت و رفت غم چون می‌خوری ** یا نکردی فهم پندم یا کری
  • Mademki geçip gitti, neden gam yersin? Ya öğüdümü anlamadın yahut da sağırsın sen.
  • وان دوم پندت بگفتم کز ضلال ** هیچ تو باور مکن قول محال 2260
  • Sonra bir de sana sapıklığa düşme olmayacak söze sakın inanma demedim mi? Bu ikinci öğüdüm değil miydi?
  • من نیم خود سه درمسنگ ای اسد ** ده درمسنگ اندرونم چون بود
  • Ben, kendim üç dirhem gelmem aslanım... İçinde on dirhemlik inci nasıl bulunur?
  • خواجه باز آمد به خود گفتا که هین ** باز گو آن پند خوب سیومین
  • Adam, bu söz üzerine kendine geldi, hadi dedi... o üçüncü güzel öğüdü de ver bakalım!
  • گفت آری خوش عمل کردی بدان ** تا بگویم پند ثالث رایگان
  • Kuş dedi ki: Evet. Allah için o ikisini iyi tuttun da üçüncüsünü sana bedava söyleyeceğim ha!
  • پند گفتن با جهول خوابناک ** تخت افکندن بود در شوره خاک
  • Uykuya dalmış bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum saçmaktır.
  • چاک حمق و جهل نپذیرد رفو ** تخم حکمت کم دهش ای پندگو 2265
  • Aptallık ve bilgisizlik yırtığı yama kabul etmez... Ey öğütçü, ona hikmet tohumunu pek saçma.
  • چاره اندیشیدن آن ماهی نیم‌عاقل و خود را مرده کردن
  • O yarı akıllı balığın kurtulmak için bir çare düşünmesi ve kendisini ölü göstermesi
  • گفت ماهی دگر وقت بلا ** چونک ماند از سایه‌ی عاقل جدا
  • Öbür balık, o belâ çağında aklının gölgesinden ayrı düştü de dedi ki:
  • کو سوی دریا شد و از غم عتیق ** فوت شد از من چنان نیکو رفیق
  • O, denize vardı, gamdan azat oldu... Ben öyle bir iyi arkadaştan ayrıldım.
  • لیک زان نندیشم و بر خود زنم ** خویشتن را این زمان مرده کنم
  • Fakat artık onu düşünmeyeyim de kendi kendime bir çare bulayım... Şimdi kendimi ölü göstereyim ben...
  • پس برآرم اشکم خود بر زبر ** پشت زیر و می‌روم بر آب بر
  • Suyun üstüne çıkıp karnımı yukarıya, sırtı mı aşağıya verip kendimi salı vereyim... Su, nereye götürürse gideyim.
  • می‌روم بر وی چنانک خس رود ** نی بسباحی چنانک کس رود 2270
  • Yüzen kişi gibi değil de âdeta bir saman çöpü gibi su üstünde sürükleneyim.
  • مرده گردم خویش بسپارم به آب ** مرگ پیش از مرگ امنست از عذاب
  • Kendimi ölüye benzetip suya bırakayım... Ölümden önce ölmek, azaptan kurtuluştur.
  • مرگ پیش از مرگ امنست ای فتی ** این چنین فرمود ما را مصطفی
  • Ey yiğit ölümden önce ölmek emniyettir... Bize Mustafa böyle buyurdu.
  • گفت موتواکلکم من قبل ان ** یاتی الموت تموتوا بالفتن
  • Dedi ki: Size ölüm, sınamalarla gelmeden hepiniz ölün.
  • هم‌چنان مرد و شکم بالا فکند ** آب می‌بردش نشیب و گه بلند
  • Balık, güya öldü, karnını yukarıya çevirdi... Su, onu gâh yukarıya çıkarıyor, gâh aşağıya alıyordu.
  • هر یکی زان قاصدان بس غصه برد ** که دریغا ماهی بهتر بمرد 2275
  • Balıkçıların her biri eyvah dediler... En iyi balık öldü... Hepsi de pek kederlendi.
  • شاد می‌شد او کز آن گفت دریغ ** پیش رفت این بازیم رستم ز تیغ
  • Balık onların eyvah demelerinden sevindi... Bu oyunla kılıçtan kurtuldum galibi dedi.
  • پس گرفتش یک صیاد ارجمند ** پس برو تف کرد و بر خاکش فکند
  • Balıkçının biri onu yakaladı... Tuh yazıklar olsun deyip fırlattı, toprağa attı.
  • غلط غلطان رفت پنهان اندر آب ** ماند آن احمق همی‌کرد اضطراب
  • Balık çırpına çırpına gizlice suya fırladı gitti. Öbür ahmak, ıstıraplar içinde kalakaldı.
  • از چپ و از راست می‌جست آن سلیم ** تا بجهد خویش برهاند گلیم
  • O ahmak sıçrayıp kilimini kurtarmak için sağa sola çırpındı durdu.
  • دام افکندند و اندر دام ماند ** احمقی او را در آن آتش نشاند 2280
  • Fakat avcılar ağı attılar... Ağın içinde kaldı; ahmaklık onu ateşe attı.
  • بر سر آتش به پشت تابه‌ای ** با حماقت گشت او همخوابه‌ایی
  • Ateş üstünde tava içinde ahmaklıkla eş oldu.