English    Türkçe    فارسی   

4
2343-2367

  • گفت ای ابله برو و بر من مران ** تو عمارت از خرابی باز دان
  • Adam dedi ki: A ahmak, yürü git... Benimle uğraşma! Sen, yapılmayı yıkılmada bil! (189.sayfa-223.sayfaya kadar bulunamadı)
  • کی شود گلزار و گندم‌زار این ** تا نگردد زشت و ویران این زمین
  • Bu yer, böyle çirkin ve yıkık bir hale gelmedikçe nasıl olur da olur da gül bahçesi, buğday tarlası haline gelir.
  • کی شود بستان و کشت و برگ و بر ** تا نگردد نظم او زیر و زبر 2345
  • Düzeni alt üst olmadıkça nasıl olur da bostanlık, ekinlik olur; mahsul ve meyve yetiştirir?
  • تا بنشکافی به نشتر ریش چغز ** کی شود نیکو و کی گردید نغز
  • Yarayı neşterle deşmedikçe iyileşir onulur mu hiç?
  • تا نشوید خلطهاات از دوا ** کی رود شورش کجا آید شفا
  • Ahlatın, ilaçla yıkanmadıkça hastalığın nasıl geçer, nasıl şifa bulursun?
  • پاره پاره کرده درزی جامه را ** کس زند آن درزی علامه را
  • Terzi kumaşı paramparça eder... Bir kimse çıkıp da o sanatını bilen terziye,
  • که چرا این اطلس بگزیده را ** بردریدی چه کنم بدریده را
  • Bu canım atlası neden bu hale getirdin... Neden kestin; ben kesik kumaşı ne yapayım der mi?
  • هر بنای کهنه که آبادان کنند ** نه که اول کهنه را ویران کنند 2350
  • Her eski yapıyı yaparlar, yenilerlerken eski yapıyı yıkmazlar mı?
  • هم‌چنین نجار و حداد و قصاب ** هستشان پیش از عمارتها خراب
  • Marangoz, demirci ve kasap da bunun gibi yıkıp yakıp harap etmezler mi?
  • آن هلیله و آن بلیله کوفتن ** زان تلف گردند معموری تن
  • O halileyi, belileyi dövmek, onları adeta telef etmek, bedenin yapılmasıdır.
  • تا نکوبی گندم اندر آسیا ** کی شود آراسته زان خوان ما
  • Buğdayı değirmende ezmeseydin ondan ekmek yapabilir miydi? Bizim soframızı bezeyebilir miydi?
  • آن تقاضا کرد آن نان و نمک ** که ز شستت وا رهانم ای سمک
  • A balık, yediğim tuz ekmek, seni ağından kurtarmak için beni böyle uğraştırıyorsun ya!
  • گر پذیری پند موسی وا رهی ** از چنین شست بد نامنتهی 2355
  • Musa’nın öğüdünü kabul edersen sonu kötü olan böyle bir oltadan kurtulursun!
  • بس که خود را کرده‌ای بنده‌ی هوا ** کرمکی را کرده‌ای تو اژدها
  • Kendini hayli zamandır heva ve hevese kul, köle ettin... Yeter artık! Küçücük bir kurdu ejderha haline getirdin.
  • اژدها را اژدها آورده‌ام ** تا با صلاح آورم من دم به دم
  • Ben de senin ejderhana karşı ejderha getirttim... Onunla anbean seni ıslah etmek niyetindeyim.
  • تا دم آن از دم این بشکند ** مار من آن اژدها را بر کند
  • Onun nefesi, bunun nefesiyle tutulsun... Ejderham, o ejderhayı mahvetsin!
  • گر رضا دادی رهیدی از دو مار ** ورنه از جانت برآرد آن دمار
  • Eğer razı olursan iki yılandan da kurtulursun... Yok, razı olmazsan o ejderha, canını kökünden siler süpürür, seni mahveder!
  • گفت الحق سخت استا جادوی ** که در افکندی به مکر اینجا دوی 2360
  • Firavun dedi ki: Pek usta bir büyücüsün... Bu ülkeye bir ikiliktir saldın.
  • خلق یک‌دل را تو کردی دو گروه ** جادوی رخنه کند در سنگ و کوه
  • Gönlü bir olan halkı iki bölüğe ayırdın... Öyledir; büyücülük, dağa, taşa bile tesir eder... Onları bile yarar, yıkar.
  • گفت هستم غرق پیغام خدا ** جادوی کی دید با نام خدا
  • Musa şöyle cevap verdi: Ben, Allah emirlerine gark olmuşum... Hiç Allah adı ile büyücülük görülmüş şey midir?
  • غفلت و کفرست مایه‌ی جادوی ** مشعله‌ی دینست جان موسوی
  • Büyücülüğün temeli gaflettir, kâfirliktir... Hâlbuki Musa’nın canı, din meşalesidir.
  • من به جادویان چه مانم ای وقیح ** کز دمم پر رشک می‌گردد مسیح
  • A çirkin, ben büyücülere benzer miyim? Nefesine Mesih bile haset etmededir benim.
  • من به جادویان چه مانم ای جنب ** که ز جانم نور می‌گیرد کتب 2365
  • A cenabet, benim nerem büyücülere benzer? Kitaplar, canımda nurlanır, ışıklanır.
  • چون تو با پر هوا بر می‌پری ** لاجرم بر من گمان آن می‌بری
  • Fakat sen heva ve heves kanadı ile uçtuğun için benim hakkımda şüpheye düşüyorsun.
  • هر کرا افعال دام و دد بود ** بر کریمانش گمان بد بود
  • Kim hilebazlarla canavarların işini işlerse elbette kerem sahipleri hakkında şüphelenir.