- 
		    ترک این تون گوی و در گرمابه ران ** ترک تون را عین آن گرمابه دان
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu külhandan vazgeç de hamama git... Külhanı terk etmek, bil ki hamama girmenin ta kendisidir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    هر که در تونست او چون خادمست ** مر ورا که صابرست و حازمست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Külhanda kalan dünya şehvetine sabreden, dünyadan el etek çeken kişiye hizmetçi mesabesindedir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    هر که در حمام شد سیمای او ** هست پیدا بر رخ زیبای او
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Hamamda olan, yüzünden, yüzünün temizliğinden, güzelliğinden anlaşılır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   تونیان را نیز سیما آشکار ** از لباس و از دخان و از غبار   245
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Külhandakiler de yüzlerindeki ve elbiselerindeki duman, is ve tozdan belli olurlar.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    ور نبینی روش بویش را بگیر ** بو عصا آمد برای هر ضریر
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Yüzünü görmezsen kokusuna dikkat et... Koku, her köre sopa gibidir!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    ور نداری بو در آرش در سخن ** از حدیث نو بدان راز کهن
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Kokusunu da alamadıysan onu konuştur; yeni sözden eski sırrı anla!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    پس بگوید تونیی صاحب ذهب ** بیست سله چرک بردم تا به شب
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Altın babası külhancı der ki: Bugün akşama kadar tam yirmi küfe tezek taşıdım.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    حرص تو چون آتشست اندر جهان ** باز کرده هر زبانه صد دهان
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bunun gibi senin hırsın da, bu dünyada ateşe benzer... Her alevi, yüzlerce ağız açmıştır!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   پیش عقل این زر چو سرگین ناخوشست ** گرچه چون سرگین فروغ آتشست   250
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - 250.Gerçi tezek, ateşi alevler, kuvvetlendirir ama akla göre bu altın, hiç de hoşa gitmeyen fışkıdır, tezektir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آفتابی که دم از آتش زند ** چرک تر را لایق آتش کند
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Ateşten dem vuran güneş, yaş fışkıyı ateşe atılmaya değer bir hale getirir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آفتاب آن سنگ را هم کرد زر ** تا بتون حرص افتد صد شرر
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - İşte bunun gibi hırs külhanı yüzlerce kıvılcımla kıvılcımlansın, alevlensin diye o taşı altın haline getiren de yine güneştir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آنک گوید مال گرد آوردهام ** چیست یعنی چرک چندین بردهام
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Mal topladım diyen ne diyor yani? Bu kadar fışkı, bu kadar tezek getirdim diyor!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    این سخن گرچه که رسواییفزاست ** در میان تونیان زین فخرهاست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu söz, rezilliği arttıran bir sözdür ama külhandakiler, aralarında bununla övünürler!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   که تو شش سله کشیدی تا به شب ** من کشیدم بیست سله بی کرب   255
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Sen akşama kadar altı küfe tezek getirdin... Hâlbuki ben, hiç zahmet çekmeden tamam yirmi küfe tezek taşıdım, derler.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آنک در تون زاد و پاکی را ندید ** بوی مشک آرد برو رنجی پدید
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Külhanda doğup temizlik nedir görmeyen kişiye mis koklatsın incinir, hasta olur!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
	      
		  
		  - 
		  قصهی آن دباغ کی در بازار عطاران از بوی عطر و مشک بیهوش و رنجور شد
 
	      
	       
	      
	       
	      
		  - Güzel koku satanların pazarında güzel kokularla mis kokusundan bayılan ve hasta düşen derici
 
		  
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آن یکی افتاد بیهوش و خمید ** چونک در بازار عطاران رسید
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Birisi, güzel koku satanların pazarına gelince aklı başından gitti, büzülüp yere yıkıldı.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    بوی عطرش زد ز عطاران راد ** تا بگردیدش سر و بر جا فتاد
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Kerem sahibi attarlardan gelen güzel kokular, başını döndürdü, yere düştü!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    همچو مردار اوفتاد او بیخبر ** نیم روز اندر میان رهگذر
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - O bihaber, gün ortasında yol uğrağına bir leş gibi yıkıldı, kaldı.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   جمع آمد خلق بر وی آن زمان ** جملگان لاحولگو درمان کنان   260
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Derhal halk, başına üşüştü... Herkes lâhavle diyerek derdine derman aramaktaydı.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آن یکی کف بر دل او می براند ** وز گلاب آن دیگری بر وی فشاند
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Birisi, eliyle kalbini yokluyor, öbürü yüzüne gülsuyu serpiyordu.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    او نمیدانست کاندر مرتعه ** از گلاب آمد ورا آن واقعه
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bilmiyordu ki o alanda onun başına ne geldiyse gülsuyundan geldi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آن یکی دستش همیمالید و سر ** وآن دگر کهگل همی آورد تر
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Biri bileklerini başını ovuyor, öbürü hararetlensin diye samanlı ıslak balçık getiriyordu.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آن بخور عود و شکر زد به هم ** وآن دگر از پوششش میکرد کم
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Biri ödağacıyla şekeri karıştırıp tütsülüyor, başka biri elbisesinin bir kısmını soyup üstündekileri hafifletiyordu.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   وآن دگر نبضش که تا چون میجهد ** وان دگر بوی از دهانش میستد   265
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Birisi nasıl atıyor diye nabzını yokluyor, öbürü ağzını kokluyor.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    تا که می خوردست و یا بنگ و حشیش ** خلق درماندند اندر بیهشیش
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Şarap mı içti, esrar mı? Yoksa afyon mu yuttu... Anlamak istiyordu. Halk, onun neden bayıldığını anlayamamış, şaşırıp kalmıştı.