English    Türkçe    فارسی   

4
2549-2573

  • این کری را مدت او تا اجل ** تا درین مدت کنی در وی عمل
  • Bu evde iş işleyesin diye kira müddeti, eceline kadardır.
  • پاره‌دوزی می‌کنی اندر دکان ** زیر این دکان تو مدفون دو کان 2550
  • Dükkânda eskicilik, yamacılık edersin, fakat bu dükkânının altında iki maden gömülüdür!
  • هست این دکان کرایی زود باش ** تیشه بستان و تکش را می‌تراش
  • Bu dükkân kiralıktır. Çabuk ol, kazmayı al da dibini kaz!
  • تا که تیشه ناگهان بر کان نهی ** از دکان و پاره‌دوزی وا رهی
  • Birdenbire kazma madene rastlasın da dükkândan da kurtul, yamacılıktan da!
  • پاره‌دوزی چیست خورد آب و نان ** می‌زنی این پاره بر دلق گران
  • Yamacılık dediğin nedir? Su içmek, yemek yemek, bu yamalarla köhne hırkanı yamar durursun!
  • هر زمان می‌درد این دلق تنت ** پاره بر وی می‌زنی زین خوردنت
  • Bu beden hırkası daima yırtılır. Sen de bu yemekle, içmekle onu yamarsın!
  • ای ز نسل پادشاه کامیار ** با خود آ زین پاره‌دوزی ننگ دار 2555
  • Ey talihi yaver padişah soyundan gelen, kendine gel de yamacılıktan utan!
  • پاره‌ای بر کن ازین قعر دکان ** تا برآرد سر به پیش تو دو کان
  • Bu dükkânın dibini bir parçacık kaz da o iki maden, başını yüceltsin!
  • پیش از آن کین مهلت خانه‌ی کری ** آخر آید تو نخورده زو بری
  • Bu kiralık evin kira müddeti bitmeden kendine gel. Yoksa bu müddet biter, sen de ondan bir fayda elde edemezsin!
  • پس ترا بیرون کند صاحب دکان ** وین دکان را بر کند از روی کان
  • Sonra dükkân sahibi, seni dükkândan çıkarır; bu dükkânı da hazineyi elde etmek için yıkar.
  • تو ز حسرت گاه بر سر می‌زنی ** گاه ریش خام خود بر می‌کنی
  • Sen gâh hasretle başına vurursun; gâh ham sakalını yolar durursun!
  • کای دریغا آن من بود این دکان ** کور بودم بر نخوردم زین مکان 2560
  • Yazıklar olsun; bu dükkân benimdi. Kör müydüm ki buradan bir fayda elde etmedim!
  • ای دریغا بود ما را برد باد ** تا ابد یا حسرتا شد للعباد
  • Yazıklar olsun, bu bizimdi yel götürdü! Biz kullara da ebediyen hasretlere düşüp eyvahlar olsun demek kaldı dersin!
  • غره شدن آدمی به ذکاوت و تصویرات طبع خویشتن و طلب ناکردن علم غیب کی علم انبیاست
  • İnsanın, yaradılışında olan zekâ ve düşüncelerine aldanarak peygamberlerin bilgisi olan gayb bilgisini istememesi
  • دیدم اندر خانه من نقش و نگار ** بودم اندر عشق خانه بی‌قرار
  • Ben evde bir süs, bir nakış gördüm de o evin sevgisiyle kararsız bir hale geldim;
  • بودم از گنج نهانی بی‌خبر ** ورنه دستنبوی من بودی تبر
  • Gizli hazineden haberim bile olmadı., yoksa kazma, elimde çiçek demeti kesilirdi!
  • آه گر داد تبر را دادمی ** این زمان غم را تبرا دادمی
  • Ah, o zaman kazmanın hakkını verseydim şimdi gamdan kurtulmuş olurdum!
  • چشم را بر نقش می‌انداختم ** هم‌چو طفلان عشقها می‌باختم 2565
  • Gözümü nakşa, takmış, çocuklar gibi aşk oyunlarına dalıp kalmıştım!
  • پس نکو گفت آن حکیم کامیار ** که تو طفلی خانه پر نقش و نگار
  • O muradına erişmiş hakim, sen bir çocuksun. Evde nakışlarla, suretlerle dolu diyerek ne de doğru, ne de güzel söylemiştir.
  • در الهی‌نامه بس اندرز کرد ** که بر آر دودمان خویش گرد
  • İlâhiname de çok vasiyetlerde bulunmuş, tozu dumana ver, varlığının kökünü kazı demiştir.
  • بس کن ای موسی بگو وعده‌ی سوم ** که دل من ز اضطرابش گشت گم
  • Firavun ey Musa dedi; kâfi, gönlüm, ıstıraptan eridi gitti., artık üçüncü vadini söyle!
  • گفت موسی آن سوم ملک دوتو ** دو جهانی خالص از خصم و عدو
  • Musa dedi ki; üçüncüsü şu: Devletin iki kat artar, iki âlemin de düşmandan arınmış devlet ve saltanatına nail olursun!
  • بیشتر زان ملک که اکنون داشتی ** کان بد اندر جنگ و این در آشتی 2570
  • Şimdiki devlet ve ikbalinden daha fazla devlete, ikbale ve ülkelere sahip olursun. Şimdiki devletin savaş içindedir, o devlet sulh ve huzur içinde!
  • آنک در جنگت چنان ملکی دهد ** بنگر اندر صلح خوانت چون نهد
  • Savaş âleminde sana böyle bir devlet ve ülke ihsan eden, bir gör de bak, sulhta ülkene nasıl bir sofra kurar!
  • آن کرم که اندر جفا آنهات داد ** در وفا بنگر چه باشد افتقاد
  • Keremiyle cefa zamanında onları veren, vefa zamanında seni nasıl görüp gözetir, arayıp yoklar, bir bak da gör!
  • گفت ای موسی چهارم چیست زود ** بازگو صبرم شد و حرصم فزود
  • Firavun, ey Musa, dördüncüsü nedir? Çabuk söyle, çünkü sabrım yetti, hırsım arttı dedi.