English    Türkçe    فارسی   

4
2733-2757

  • خسروا اول مرا گردن بزن ** تا نبیند این مذلت چشم من
  • Padişahım, önce benim boynumu vur da bu alçalmayı gözlerim görmesin!
  • خود نبودست و مبادا این چنین ** که زمین گردون شود گردون زمین
  • Böyle bir şey olmamıştır ya, fakat olmasın da! Yer, gök olacak, gökyüzü yer ha!
  • بندگان‌مان خواجه‌تاش ما شوند ** بی‌دلان‌مان دلخراش ما شوند 2735
  • Kullarımız, bizimle kapı yoldaşı olacaklar, esirlerimiz, gönüllerimizi yaralayacak, öyle mi?
  • چشم‌روشن دشمنان و دوست کور ** گشت ما را پس گلستان قعر گور
  • Düşmanların gözleri aydın olacak da dost körleşecek. Sonra da bize mezarın dibi, gül bahçesi kesilecek ha!
  • تزییف سخن هامان علیه‌اللعنه
  • Allah lanet etsin, Haman'ın sözlerinin bayağılığı
  • دوست از دشمن همی نشناخت او ** نرد را کورانه کژ می‌باخت او
  • Hamam, dostla düşmanı tanımıyor, tavlayı körcesine ters oynuyordu.
  • دشمن تو جز تو نبود این لعین ** بی‌گناهان را مگو دشمن به کین
  • A melun, senin düşmanın senden başkası değil., kinine uyup da suçsuzlara düşman deme!
  • پیش تو این حالت بد دولتست ** که دوادو اول و آخر لتست
  • Sence bu körü hal devlettir... Yani evveli "Dev-koş", sonu da "Let- dayak ye!"
  • گر ازین دولت نتازی خز خزان ** این بهارت را همی آید خزان 2740
  • Bu devletten sürüne sürtüne kaçmazsan şu baharın daima güz olur gider!
  • مشرق و مغرب چو تو بس دیده‌اند ** که سر ایشان ز تن ببریده‌اند
  • Doğu ve batı, senin gibi niceleri görmüştür, sonunda hepsinin de başı, bedeninden kesilmiş gitmiştir!
  • مشرق و مغرب که نبود بر قرار ** چون کنند آخر کسی را پایدار
  • Doğuyla batının bile kararı yokken nasıl olur da bir adamı ebedî edebilirler?
  • تو بدان فخر آوری کز ترس و بند ** چاپلوست گشت مردم روز چند
  • Korkudan, zindana girmekten ürkme yüzünden halk, sana birkaç günceğiz yaltaklandı, onunla öğünüyorsun ha!
  • هر کرا مردم سجودی می‌کنند ** زهر اندر جان او می‌آکنند
  • Fakat halk, kime secde ederse onun canını zehirliyor demektir.
  • چونک بر گردد ازو آن ساجدش ** داند او کان زهر بود و موبدش 2745
  • 2745.Bir kere devlet, yüz çevirdi, bir kere bahtı döndü mü kendisine secde edenin kendisini zehirlediğini o da anlar, bilgi sahibi olan adam da!
  • ای خنک آن را که ذلت نفسه ** وای آنک از سرکشی شد چون که او
  • Ne mutlu ona ki nefsini aşağılatmıştır. Vay o kişiye ki serkeşlikle dağ gibi başkaldırmıştır!
  • این تکبر زهر قاتل دان که هست ** از می پر زهر شد آن گیج مست
  • Bu ululuk, bil ki zehirli bir şaraptır, o şarapla aptal kişi sarhoş olur.
  • چون می پر زهر نوشد مدبری ** از طرب یکدم بجنباند سری
  • Bir devletsiz, zehirli şarabı içti mi bir zamancağız neşeden başını sallar ama
  • بعد یک‌دم زهر بر جانش فتد ** زهر در جانش کند داد و ستد
  • Bir an sonra zehir, canına tesir eder; can verip can almaya başlar!
  • گر نذاری زهری‌اش را اعتقاد ** کو چه زهر آمد نگر در قوم عاد 2750
  • Onun zehirli olduğuna inanmıyorsan bak da gör; Ad kavmine o zehir neler etti?
  • چونک شاهی دست یابد بر شهی ** بکشدش یا باز دارد در چهی
  • Bir padişah, başka bir padişahı tuttu mu ya öldürür, ya bir zindana hapseder!
  • ور بیابد خسته‌ی افتاده را ** مرهمش سازد شه و بدهد عطا
  • Fakat bir düşkün dertliyi görse derdine merhem bulur, ona ihsanlarda bulunur!
  • گر نه زهرست آن تکبر پس چرا ** کشت شه را بی‌گناه و بی‌خطا
  • O ululanma zehir değilse neden padişah, onu suçsuz, hatasız öldürüyor?
  • وین دگر را بی ز خدمت چون نواخت ** زین دو جنبش زهر را شاید شناخت
  • Öbürüne de, kendisine bir kullukta bulunmadığı halde neden iltifat ediyor? Bu iki harekete bakıp zehiri anlamak mümkündür!
  • راه‌زن هرگز گدایی را نزد ** گرگ گرگ مرده را هرگز گزد 2755
  • Yol kesen, asla bir yoksulu dövüp vurmaz. Kurt ölü kurdu katiyen ısırmaz!
  • خضر کشتی را برای آن شکست ** تا تواند کشتی از فجار رست
  • Hızır, gemiyi kötü kişilerin ellerinden kurtarabilmek için deldi, kırdı.
  • چون شکسته می‌رهد اشکسته شو ** امن در فقرست اندر فقر رو
  • Mademki kırık gemi kurtuluyor, sen de kırıl! Emniyet, yoksulluktadır, yürü, yoksul ol!