English    Türkçe    فارسی   

4
2855-2879

  • گفت من اینها ندانم حجتی ** که بود در پیش عامه آیتی 2855
  • Filozof, ben halkın hepsine de delil olamayan bu şeylere ehemmiyet vermem, bunları delil saymam, dedi.
  • گفت چون قلبی و نقدی دم زنند ** که تو قلبی من تکویم ارجمند
  • Mümin dedi ki: Kalp akçe ile halis akçe bahse girişseler... halis akçe, sen kalpsın; ben halisim, iyiyim dese,
  • هست آتش امتحان آخرین ** کاندر آتش در فتند این دو قرین
  • Son sınama ateştir... bu iki arkadaş ateşe düştüler mi?
  • عام و خاص از حالشان عالم شوند ** از گمان و شک سوی ایقان روند
  • Halkın ileri gidenleri de hallerini anlar, alelâde olanları da... herkes, şüpheden kurtulur, onların ne olduklarını iyice anlar bilir.
  • آب و آتش آمد ای جان امتحان ** نقد و قلبی را که آن باشد نهان
  • Canım, su ve ateş de gizli olan halis akçayla kalpı sınamak, için yaratılmıştır.
  • تا من و تو هر دو در آتش رویم ** حجت باقی حیرانان شویم 2860
  • Sen ve ben... ikimiz de ateşe girelim... bu işe şaşıp kalanlara bakî bir delil olalım!
  • تا من و تو هر دو در بحر اوفتیم ** که من و تو این کره را آیتیم
  • Ben de, sen de birden denize dalalım... çünkü ben de bu halka bir delilim sen de!
  • هم‌چنان کردند و در آتش شدند ** هر دو خود را بر تف آتش زدند
  • Öyle yaptılar; ateşe girdiler... ikisi de kendilerini kızgın ateşe attılar.
  • از خدا گوینده مرد مدعی ** رست و سوزید اندر آتش آن دعی
  • Tanrı var diye iddia eden kurtuldu öbür haramzade yandı, mahvoldu.
  • از مذن بشنو این اعلام را ** کوری افزون‌روان خام را
  • Bu haberi müezzinden duy... ham ruhun körlüğünü bir kat daha arttırır!
  • که نسوزیدست این نام از اجل ** کش مسمی صدر بودست و اجل 2865
  • Ecelle,ölümle Mustafa’nın adı yanmamıştır... çünkü o adın sahibi ileriden ileriydi uludan ulu!
  • صد هزاران زین رهان اندر قران ** بر دریده پرده‌های منکران
  • Bu devirde bahse girişenlerin yüz binlercesi münkirlerin perdelerini yırtmıştır.
  • چون گرو بستند غالب شد صواب ** در دوام و معجزات و در جواب
  • Müminle filozof bu işe karar verdiler... mucizelerin devam ettiği zuhur etti; doğru olan galip oldu... bu cevaptan
  • فهم کردم کانک دم زد از سبق ** وز حدوث چرخ پیروزست و حق
  • Anladım ki âlemin evveli vardır, bu gök kubbe sonradan yaratılmıştır diyen haklıdır.
  • حجت منکر هماره زردرو ** یک نشان بر صدق آن انکار کو
  • Münkirin getirdiği delilin yüzü daima sarıdır... o inkârın doğruluğuna nerede bir nişane?
  • یک مناره در ثنای منکران ** کو درین عالم که تا باشد نشان 2870
  • Münkirlerin övüldüğü bir minare nerede? Alemde böyle bir minare göster bana da onların doğruluğuna nişane olsun.
  • منبری کو که بر آنجا مخبری ** یاد آرد روزگار منکری
  • Hani nerede bir mimber ki oraya birisi çıksın da bir münkirin zamanını ansın.
  • روی دینار و درم از نامشان ** تا قیامت می‌دهد زین حق نشان
  • Paraların üstüne basılan peygamber adları, kıyamete kadar onların doğruluğuna alâmettir.
  • سکه‌ی شاهان همی گردد دگر ** سکه‌ی احمد ببین تا مستقر
  • Padişahların paraları değişir durur.. fakat Ahmed’in parası, kıyamete dek sürer gider!
  • بر رخ نقره و یا روی زری ** وا نما بر سکه نام منکری
  • Altın olsun, gümüş olsun... bir paranın üstünde bir münkirin adını gösterene!
  • خود مگیر این معجز چون آفتاب ** صد زبان بین نام او ام‌الکتاب 2875
  • Hadi bunu mucize sayma! Peki bir de güneş gibi apaydın olan ve adına Ümmül Kitap denen yüz dilli Kuran’a bak!
  • زهره نی کس را که یک حرفی از آن ** یا بدزدد یا فزاید در بیان
  • Kimsenin ondan bir harfi çalmaya, yahut sözüne bir söz katmaya ne haddi var, ne kudreti!
  • یار غالب شو که تا غالب شوی ** یار مغلوبان مشو هین ای غوی
  • Üstünün dostu ol ki üstün olasın... kendine gel be hey azgın, mağluplara dost olma!
  • حجت منکر همین آمد که من ** غیر این ظاهر نمی‌بینم وطن
  • Münkirin delili, ancak ve ancak şudur: Ben şu görünen yurttan başka bir şey görmüyorum!
  • هیچ نندیشد که هر جا ظاهریست ** آن ز حکمتهای پنهان مخبریست
  • Hiç düşünmez ki nerede bir görünen şey varsa o, gizli hikmetleri haber vermededir.