-
شاه اندیشید کین غم خود گذشت ** لیک جان از جنس این بدظن گشت 3100
- Padişah, bu gam geçti gitti ama can, bu çeşit şeylerden kötü şüphelere düşer diye düşünceye daldı.
-
ور رسد خاری چنین اندر قدم ** که رود گل یادگاری بایدم
- Gül gider de dedi, ayağıma böyle bir diken batarsa hiç olmazsa ondan bana bir yadigâr kalmalı!
-
چون فنا را شد سبب بیمنتهی ** پس کدامین راه را بندیم ما
- Yokluğa sayısız, sonsuz sebepler var... hangi yolu kapayalım ki?
-
صد دریچه و در سوی مرگ لدیغ ** میکند اندر گشادن ژیغ ژیغ
- Isırıcı ölüme yüzlerce pencere var, yüzlerce kapı var... açılırken her biri cik cik etmekte!
-
ژیغژیغ تلخ آن درهای مرگ ** نشنود گوش حریص از حرص برگ
- O ölüm kapılarının acı cik ciklerini haris kişinin kulağı, mal ve mülk hırsından duymaz.
-
از سوی تن دردها بانگ درست ** وز سوی خصمان جفا بانگ درست 3105
- Bir taraftan bedenin dertleri, kapıların sesi... bir taraftan düşmanların cefası kapıların sesi.
-
جان سر بر خوان دمی فهرست طب ** نار علتها نظر کن ملتهب
- Canım efendim, hele bir tıp fihristini oku hastalıkların yalımlı ateşini gör!
-
زان همه غرها درین خانه رهست ** هر دو گامی پر ز کزدمها چهست
- Bütün o alillerden bu eve yol var... her iki adımda akreplerle dolu bir kuyu var!
-
باد تندست و چراغم ابتری ** زو بگیرانم چراغ دیگری
- Rüzgâr şiddetli, ışığım sönmek üzere... çabuk davranayım da onun ışığından bir ışık daha uyandırayım.
-
تا بود کز هر دو یک وافی شود ** گر به باد آن یک چراغ از جا رود
- Bari bu ikisinden biri kalsın da yel, ışığın birini söndürürse onunla eğleneyim.
-
همچو عارف کن تن ناقص چراغ ** شمع دل افروخت از بهر فراغ 3110
- Ârifler gibi hani... ârif de bu noksan beden kendiliğinden kurtulmak için gönül kandilini yakar da
-
تا که روزی کین بمیرد ناگهان ** پیش چشم خود نهد او شمع جان
- Günün birinde ansızın bu kandil sönerse onun yerine can kandilini koyayım der.
-
او نکرد این فهم پس داد از غرر ** شمع فانی را بفانیی دگر
- Padişah bu işi anlamadı da aldandı... fâni kandilin yerine başka bir fani kandile kapıldı!
-
عروس آوردن پادشاه فرزند خود را از خوف انقطاع نسل
- Padişahın,soyunun kesilmesinden korkarak oğluna bir kız alması
-
پس عروسی خواست باید بهر او ** تا نماید زین تزوج نسل رو
- Padişah bunun üzerine, evlensin de soyu sopu üresin diye şehzadeye bir kız almak istedi.
-
گر رود سوی فنا این باز باز ** فرخ او گردد ز بعد باز باز
- Bu doğan, tekrar yokluk âlemine yüz tutarsa o doğanın yerini yine bir doğan tutsun...
-
صورت او باز گر زینجا رود ** معنی او در ولد باقی بود 3115
- Bu doğanın sureti, eğer şu âlemden giderse mânası, oğlunda baki kalsın dedi.
-
بهر این فرمود آن شاه نبیه ** مصطفی که الولد سر ابیه
- Onun için o uyanık padişah, Mustafa “Çocuk, babanın sırrıdır” buyurdu.
-
بهر این معنی همه خلق از شغف ** میبیاموزند طفلان را حرف
- İşte bu yüzden bütün halk, sevgilerden çocuklarına sanat öğretirler de,
-
تا بماند آن معانی در جهان ** چون شود آن قالب ایشان نهان
- Onların kalıpları gözden gizlenince o mânalar âlemde bâki kalsın derler.
-
حق به حکمت حرصشان دادست جد ** بهر رشد هر صغیر مستعد
- Tanrı, hikmetiyle istidat sahibi olan her küçük çocuğun doğru yolu bulması için onların hırsına bir ciddiyet vermiştir.
-
من هم از بهر دوام نسل خویش ** جفت خواهم پور خود را خوب کیش 3120
- Ben de kendi soyumun devamı için oğluma mezhebi meşrebi iyi bir kız alacağım.
-
دختری خواهم ز نسل صالحی ** نی ز نسل پادشاهی کالحی
- Fakat alacağım kızın kötü bir padişahın soyundan değil, temiz bir kişinin soyundan bir kız olmasını isterim.
-
شاه خود این صالحست آزاد اوست ** نی اسیر حرص فرجست و گلوست
- Padişah, zaten bu temiz kişidir... hür olan da odur... ne şehvetin esiridir, ne boğazının.
-
مر اسیران را لقب کردند شاه ** عکس چون کافور نام آن سیاه
- Fakat halk, aksine olarak esirlere padişah adını taktılar... Zenciye Kâfur adı takıldığı gibi hani!
-
شد مفازه بادیهی خونخوار نام ** نیکبخت آن پیس را کردند عام
- Kanlar içen çöle kurtuluş yeri, bayağı, nekes ve kutsuz kişiye kutlu adını verirler ya!