-
حسن دختر این خصالش آنچنان ** کز نکویی مینگنجد در بیان 3140
- Kızın güzelliği buydu, huyu da güzelliği gibiydi... hasılı ahlâkı o kadar iyiydi ki anlatmaya imkân yok!
-
صید دین کن تا رسد اندر تبع ** حسن و مال و جاه و بخت منتفع
- Dini avlamaya bak ki onunla beraber güzellik, mal, mevki ve sana fayda veren baht da senin olsun!
-
آخرت قطار اشتر دان به ملک ** در تبع دنیاش همچون پشم و پشک
- Ahiret, bil ki deve katarıdır; dünya malı devenin yükü ve tüyü.Katara sahip oldun mu yünü, tüyü de onunla beraber gelir.
-
پشم بگزینی شتر نبود ترا ** ور بود اشتر چه قیمت پشم را
- Fakat yünü alırsan deve senin olmaz ki... deve senin olursa yünün ne değeri kalır?
-
چون بر آمد این نکاح آن شاه را ** با نژاد صالحان بی مرا
- Padişah temiz ve riyasız soydan gelen o kızı nikâhla oğluna aldı.
-
از قضا کمپیرکی جادو که بود ** عاشق شهزادهی با حسن و جود 3145
- Fakat kaza ve kader bu ya... o güzelim şehzadeye bir ihtiyar büyücü de âşık olmuştu.
-
جادوی کردش عجوزهی کابلی ** کی برد زان رشک سحر بابلی
- O Kâbil’li kocakarı, şehzadeye öyle bir büyü yaptı ki Babil büyücüleri bile bu büyüye haset ederler.
-
شه بچه شد عاشق کمپیر زشت ** تا عروس و آن عروسی را بهشت
- Şehzade, o çirkin kocakarıya âşık oldu... gelinden de geçti güveylikten de!
-
یک سیه دیوی و کابولی زنی ** گشت به شهزاده ناگه رهزنی
- İşte böyle bir kara ifrit, böyle bir Kâbil’li karı ansızın şehzadenin yolunu vuruverdi!
-
آن نودساله عجوزی گنده کس ** نه خرد هشت آن ملک را و نه نس
- O ferci kokmuş doksanlık kocakarı, şehzadenin ne aklını bıraktı, ne ağzını, zavallıda konuşacak iktidar bile kalmadı.
-
تا به سالی بود شهزاده اسیر ** بوسهجایش نعل کفش گنده پیر 3150
- Şehzade tam bir yıl o karıya esir oldu... o kokmuş karının ayakkabısının tasmasını öpüp durdu.
-
صحبت کمپیر او را میدرود ** تا ز کاهش نیمجانی مانده بود
- Kocakarının sohbeti, şehzadeyi kesip biçmekte, eritip mahvetmekteydi... âdeta yarı canlı bir hale gelmişti.
-
دیگران از ضعف وی با درد سر ** او ز سکر سحر از خود بیخبر
- Başkaları onun zayıflığından derde düşerken o büyünün tesiri ile kendisinden bile bihaberdi.
-
این جهان بر شاه چون زندان شده ** وین پسر بر گریهشان خندان شده
- Dünya padişaha zindan kesildi... şehzade ise babası ve akrabası ağlarken gülmekteydi!
-
شاه بس بیچاره شد در برد و مات ** روز و شب میکرد قربان و زکات
- Padişah pek çaresiz kaldı... gece gündüz kurbanlar kestirmede, sadakalar vermekteydi!
-
زانک هر چاره که میکرد آن پدر ** عشق کمپیرک همیشد بیشتر 3155
- Ne çare varsa hepsine başvurdu... fakat oğlan, kocakarıya gittikçe daha fazla âşık oluyordu.
-
پس یقین گشتش که مطلق آن سریست ** چاره او را بعد از این لابه گریست
- Padişah, bunda mutlaka bir sır, bir hikmet olduğunu, bundan böyle ancak yalvarıp yakarmakla bir çare bulunabileceğini iyice anladı.
-
سجده میکرد او که هم فرمان تراست ** غیر حق بر ملک حق فرمان کراست
- Secdeye kapanıp “Yarabbi, fermanın yürür... Tanrı mülkünde Tanrıdan başka kimin hükmü geçer ki?
-
لیک این مسکین همیسوزد چو عود ** دست گیرش ای رحیم و ای ودود
- Fakat bu yosul çocuk öd ağacı gibi yanıp duruyor... ey merhametli Tanrı, elini tut” demeye başladı.
-
تا ز یا رب یا رب و افغان شاه ** ساحری استاد پیش آمد ز راه
- Nihayet onun Yarab, Yarab demesi, feryad-ü figan etmesi makbule geçti... yoldan usta bir büyücü çıkageldi.
-
مستجاب شدن دعای پادشاه در خلاص پسرش از جادوی کابلی
- Padişahın oğlunun Kâbil’li büyücüden kurtulması için ettiği duanın kabul edilmesi
-
او شنیده بود از دور این خبر ** که اسیر پیرزن گشت آن پسر 3160
- O büyücü uzaktan o çocuğun bir ihtiyar karıya esir olduğunu duymuştu.
-
کان عجوزه بود اندر جادوی ** بینظیر و آمن از مثل و دوی
- Bu karının büyüde eşsiz örneksiz olduğunu ve bir ikincisinin bulunmadığını işitmişti.
-
دست بر بالای دستست ای فتی ** در فن و در زور تا ذات خدا
- Yiğidim, el elin üstündedir... hünerde de, kuvvette de el elin üstündedir arşa varınca!
-
منتهای دستها دست خداست ** بحر بیشک منتهای سیلهاست
- Ellerin sonu Tanrı elidir... deniz, şüphe yok ki sellerin varıp döküldüğü son yerdir.
-
هم ازو گیرند مایه ابرها ** هم بدو باشد نهایت سیل را
- Bulutlar da suyu denizden alır... seller akıp gider nihayet ona varır.