-
جامهی خفته خورد از جوی آب ** خفته اندر خواب جویای سراب 3305
- Uyuyan kişinin elbisesi, ırmak suyunu içer de uyuyan, uykuda serap arar!
-
میرود که آنجای بوی آب هست ** زین تفکر راه را بر خویش بست
- Orada belki su vardır ümidi ile koşar durur... ve bu düşünceyle suya varacak yolu kendi kendine kaybeder gider!
-
زانک آنجا گفت زینجا دور شد ** بر خیالی از حقی مهجور شد
- Çünkü orada der, buradan uzaklaşır... bu hayale kapılır, hakikatten ayrılır!
-
دوربینانند و بس خفتهروان ** رحمتی آریدشان ای رهروان
- Bunlar güya uzağı görürüler, fakat ruhları uykudadır... ey yolcular acıyın bunlara!
-
من ندیدم تشنگی خواب آورد ** خواب آرد تشنگی بیخرد
- Ben insana uyku getiren bir susuzluk görmedim... ancak akılsız kişinin susuzluğu uyku getirir!
-
خود خرد آنست کو از حق چرید ** نه خرد کان را عطارد آورید 3310
- Akıl zaten ona derler ki Tanrı yaylasında yayılmış, Tanrı nimetlerini yemiş olsun... Utaritten gelen akla akıl demezler!
-
بیان آنک عقل جزوی تا بگور بیش نبیند در باقی مقلد اولیا و انبیاست
- Aklı cüz’i mezara kadar olan şeyleri görür.. öbür kısım da velilerle peygamberleri taklideder.
-
پیشبینی این خرد تا گور بود ** وآن صاحب دل به نفخ صور بود
- Bu aklın ileri görüşü,mezara kadardır... fakat gönül sahibinin aklı sur üfürülünceye dek olacak şeyleri görür.
-
این خرد از گور و خاکی نگذرد ** وین قدم عرصهی عجایب نسپرد
- Bu akıl, mezardan, topraktan ileriye geçemez... bu ayak, şaşılacak şeylerin bulunduğu sahaya gidemez.
-
زین قدم وین عقل رو بیزار شو ** چشم غیبی جوی و برخوردار شو
- Bu ayaktan, bu akıldan bez, yürü... kendine gaybı görür bir göz ara da berhudar ol.
-
همچو موسی نور کی یابد ز جیب ** سخرهی استاد و شاگردان کتاب
- Üstada bağlanan kitap şakirdi olan kişi, Musa gibi yeninden, yakasından parlayacak nuru nereden bulacak?
-
زین نظر وین عقل ناید جز دوار ** پس نظر بگذار و بگزین انتظار 3315
- Bu bakış, bu akıl, adama ancak baş dönmesi verir... bırak görüşü artık da bekle bakalım!
-
از سخنگویی مجویید ارتفاع ** منتظر را به ز گفتن استماع
- Söz söylemeden yücelik aramayın... bekleyen kişiye dinlemek söylemekten yeğdir.
-
منصب تعلیم نوع شهوتست ** هر خیال شهوتی در ره بتست
- Belletme mevkii de bir nevi şehvettir ve her çeşit şehvet, yolda puttur.
-
گر بفضلش پی ببردی هر فضول ** کی فرستادی خدا چندین رسول
- Her fuzuli kişi, Tanrının fazlına, ihsanına erişebilseydi Tanrı, bunca peygamber yollar mıydı?
-
عقل جزوی همچو برقست و درخش ** در درخشی کی توان شد سوی وخش
- Cüz-i akıl, şimşek ve aydınlık gibidir... şimşeğin verdiği aydınlıkla vahye erişebilir misin hiç?
-
نیست نور برق بهر رهبری ** بلک امریست ابر را که میگری 3320
- Şimşeğin ışığı yol göstermeye yaramaz... o ağla diye buluta bir emirdir!
-
برق عقل ما برای گریه است ** تا بگرید نیستی در شوق هست
- Bizim akıl şimşeğimiz de ağlamak içindir... yokluğun, varlık iştiyaki ile ağlamasına yarar.
-
عقل کودک گفت بر کتاب تن ** لیک نتواند به خود آموختن
- Çocuğun aklı, yazı yazanların etrafında dön dolaş der ama insan, kendi kendine bir şey belleyemez.
-
عقل رنجور آردش سوی طبیب ** لیک نبود در دوا عقلش مصیب
- Hastanın aklı hastayı doktora çeker, götürür ama kendisi, derdine derman olamaz!
-
نک شیاطین سوی گردون میشدند ** گوش بر اسرار بالا میزدند
- İşte bak... şeytanlar gökyüzüne çıkmak ister, kulaklarını yukarı âlemdeki surlara dikerler.
-
میربودند اندکی زان رازها ** تا شهب میراندشان زود از سما 3325
- O sırlardan az bir miktarını çalarken hemen gökten şahaplar gelir, onları sürer.
-
که روید آنجا رسولی آمدست ** هر چه میخواهید زو آید به دست
- Gidin de onlara; gidin... yeryüzüne peygamber gelmiştir; ne istiyorsanız ondan isteyin, ondan elde edin.
-
گر همیجویید در بیبها ** ادخلوا الابیات من ابوابها
- Değer biçilmez inciler istiyorsanız “Evlere kapılarından girin!”
-
میزن آن حلقهی در و بر باب بیست ** از سوی بام فلکتان راه نیست
- Kapı halkasını dövün, kapıda durun... gökyüzü damından sizlere yol yok!
-
نیست حاجتتان بدین راه دراز ** خاکیی را دادهایم اسرار راز
- İhtiyacınızı bu uzun yoldan gideremezsiniz... biz, sırların sırlarını topraktan yaratılan kulumuza verdik.