English    Türkçe    فارسی   

4
3494-3518

  • گفت قبطی تو دعایی کن که من ** از سیاهی دل ندارم آن دهن
  • Kıpti dedi ki: Sen bana bir duada bulun... çünkü benim gönlüm kapkara, bu yüzden de o ağız yok!
  • که بود که قفل این دل وا شود ** زشت را در بزم خوبان جا شود 3495
  • Dua et de belki bu gönlün kilidi açılır... çirkin, güzeller meclisinde yer alır.
  • مسخی از تو صاحب خوبی شود ** یا بلیسی باز کروبی شود
  • Çarpılmış kişi dua bereketiyle güzelleşir... yahut da bir şeytan, yeniden melek olur!
  • یا بفر دست مریم بوی مشک ** یابد و تری و میوه شاخ خشک
  • Yahut da kuru dal, Meryem’in elindeki kuvvetle misler kokar, yaş bir hale gelir, meyve verir!
  • سبطی آن دم در سجود افتاد و گفت ** کای خدای عالم جهر و نهفت
  • İsrailoğlu o anda secdeye kapandı da dedi ki: Ey Tanrı, ey aşikâr ve gizli işleri bilen!
  • جز تو پیش کی بر آرد بنده دست ** هم دعا و هم اجابت از توست
  • Kul, senden başka kimin huzurunda el kavuşturur? Dua da senden, duayı kabul etmede senden!
  • هم ز اول تو دهی میل دعا ** تو دهی آخر دعاها را جزا 3500
  • Önce duaya meyil veren de sensin... sonradan duayı kabul eden de sen!
  • اول و آخر توی ما در میان ** هیچ هیچی که نیاید در بیان
  • Evvel de sensin, âhır da sen... bizse arada söze bile gelmeyecek hiçin hiçi!   
  • این چنین می‌گفت تا افتاد طشت ** از سر بام و دلش بیهوش گشت
  • Böyle söylenip dururken nihayet leğeni damdan düştü... gönlü kendinden geçti.
  • باز آمد او به هوش اندر دعا ** لیس للانسان الا ما سعی
  • Dua ederken tekrar kendisine geldi... "İnsan, ancak çalıştığını elde eder!"
  • در دعا بود او که ناگه نعره‌ای ** از دل قبطی بجست و غره‌ای
  • O dua ile meşgulken Kıpti'nin yüreği coştu. Ansızın bir nara attı, bir kükredi.
  • که هلا بشتاب و ایمان عرضه کن ** تا ببرم زود زنار کهن 3505
  • Dedi ki: "Durma, hemen bana iman ederken ne diyeceğini öğret de derhal eski zünnarımı keseyim!
  • آتشی در جان من انداختند ** مر بلیسی را به جان بنواختند
  • Canıma bir ateştir saldılar... bir şeytana , candan bir iltifattır ettiler.
  • دوستی تو و از تو ناشکفت ** حمدلله عاقبت دستم گرفت
  • Senin dostunum seni görmeden duramam... Allahya hamt olsun bu dostluk, nihayet elimi tuttu.
  • کیمیایی بود صحبتهای تو ** کم مباد از خانه‌ی دل پای تو
  • Sohbetlerin bir kimya idi herhalde... gönül evinden ayağın eksik olmasın!
  • تو یکی شاخی بدی از نخل خلد ** چون گرفتم او مرا تا خلد برد
  • Sen cennet fidanından bir daldın... ona yapıştım da beni cennete dek götürdü.
  • سیل بود آنک تنم را در ربود ** برد سیلم تا لب دریای جود 3510
  • Bedenimi kapıp götüren bir seldi... bu sel, beni de lûtuf ve ihsan denizinin kıyısına dek iletti.
  • من به بوی آب رفتم سوی سیل ** بحر دیدم در گرفتم کیل کیل
  • Su ümidiyle sele doğru gittim; fakat denizi gördüm, kile kile inciler elde ettim."
  • طاس آوردش که اکنون آب‌گیر ** گفت رو شد آبها پیشم حقیر
  • İsrailoğlu ona hadi, şimdi su al diye tas getirdi. Kıpti dedi ki: Yürü git sular gözümde hor hakîr oldu.
  • شربتی خوردم ز الله اشتری ** تا به محشر تشنگی ناید مرا
  • Allah müminleri satın aldı sırrından bir şerbet içtim ki artık kıyamete kadar susamam ben!
  • آنک جوی و چشمه‌ها را آب داد ** چشمه‌ای در اندرون من گشاد
  • Irmaklara kaynaklara su ihsan eden, içimde bir kaynaktır coşturdu!
  • این جگر که بود گرم و آب‌خوار ** گشت پیش همت او آب خوار 3515
  • Ciğerim susuzluktan yanıp kavrulmakta, su istemekteydi... şimdi öyle bir himmete nail oldu ki suyu hakir görmede!
  • کاف کافی آمد او بهر عباد ** صدق وعده‌ی کهیعص
  • Kaf hâ yâ ayn sâd vadindeki doğruluğa delil olarak Allah, Kâfi adının "Kef"i oldu.
  • کافیم بدهم ترا من جمله خیر ** بی‌سبب بی‌واسطه‌ی یاری غیر
  • Kâfiyim, sana bütün hayırları, sebepsiz, başkasının yardımını vasıta etmeden veririm.
  • کافیم بی‌نان ترا سیری دهم ** بی‌سپاه و لشکرت میری دهم
  • Kâfiyim, seni ekmeksiz tutuyorum... ordusuz, askersiz sana beylik, padişahlık ihsan ederim...