-
گفت قبطی تو دعایی کن که من ** از سیاهی دل ندارم آن دهن
- Kıpti dedi ki: Sen bana bir duada bulun... çünkü benim gönlüm kapkara, bu yüzden de o ağız yok!
-
که بود که قفل این دل وا شود ** زشت را در بزم خوبان جا شود 3495
- Dua et de belki bu gönlün kilidi açılır... çirkin, güzeller meclisinde yer alır.
-
مسخی از تو صاحب خوبی شود ** یا بلیسی باز کروبی شود
- Çarpılmış kişi dua bereketiyle güzelleşir... yahut da bir şeytan, yeniden melek olur!
-
یا بفر دست مریم بوی مشک ** یابد و تری و میوه شاخ خشک
- Yahut da kuru dal, Meryem’in elindeki kuvvetle misler kokar, yaş bir hale gelir, meyve verir!
-
سبطی آن دم در سجود افتاد و گفت ** کای خدای عالم جهر و نهفت
- İsrailoğlu o anda secdeye kapandı da dedi ki: Ey Tanrı, ey aşikâr ve gizli işleri bilen!
-
جز تو پیش کی بر آرد بنده دست ** هم دعا و هم اجابت از توست
- Kul, senden başka kimin huzurunda el kavuşturur? Dua da senden, duayı kabul etmede senden!
-
هم ز اول تو دهی میل دعا ** تو دهی آخر دعاها را جزا 3500
- Önce duaya meyil veren de sensin... sonradan duayı kabul eden de sen!
-
اول و آخر توی ما در میان ** هیچ هیچی که نیاید در بیان
- Evvel de sensin, âhır da sen... bizse arada söze bile gelmeyecek hiçin hiçi!
-
این چنین میگفت تا افتاد طشت ** از سر بام و دلش بیهوش گشت
- Böyle söylenip dururken nihayet leğeni damdan düştü... gönlü kendinden geçti.
-
باز آمد او به هوش اندر دعا ** لیس للانسان الا ما سعی
- Dua ederken tekrar kendisine geldi... "İnsan, ancak çalıştığını elde eder!"
-
در دعا بود او که ناگه نعرهای ** از دل قبطی بجست و غرهای
- O dua ile meşgulken Kıpti'nin yüreği coştu. Ansızın bir nara attı, bir kükredi.
-
که هلا بشتاب و ایمان عرضه کن ** تا ببرم زود زنار کهن 3505
- Dedi ki: "Durma, hemen bana iman ederken ne diyeceğini öğret de derhal eski zünnarımı keseyim!
-
آتشی در جان من انداختند ** مر بلیسی را به جان بنواختند
- Canıma bir ateştir saldılar... bir şeytana , candan bir iltifattır ettiler.
-
دوستی تو و از تو ناشکفت ** حمدلله عاقبت دستم گرفت
- Senin dostunum seni görmeden duramam... Allahya hamt olsun bu dostluk, nihayet elimi tuttu.
-
کیمیایی بود صحبتهای تو ** کم مباد از خانهی دل پای تو
- Sohbetlerin bir kimya idi herhalde... gönül evinden ayağın eksik olmasın!
-
تو یکی شاخی بدی از نخل خلد ** چون گرفتم او مرا تا خلد برد
- Sen cennet fidanından bir daldın... ona yapıştım da beni cennete dek götürdü.
-
سیل بود آنک تنم را در ربود ** برد سیلم تا لب دریای جود 3510
- Bedenimi kapıp götüren bir seldi... bu sel, beni de lûtuf ve ihsan denizinin kıyısına dek iletti.
-
من به بوی آب رفتم سوی سیل ** بحر دیدم در گرفتم کیل کیل
- Su ümidiyle sele doğru gittim; fakat denizi gördüm, kile kile inciler elde ettim."
-
طاس آوردش که اکنون آبگیر ** گفت رو شد آبها پیشم حقیر
- İsrailoğlu ona hadi, şimdi su al diye tas getirdi. Kıpti dedi ki: Yürü git sular gözümde hor hakîr oldu.
-
شربتی خوردم ز الله اشتری ** تا به محشر تشنگی ناید مرا
- Allah müminleri satın aldı sırrından bir şerbet içtim ki artık kıyamete kadar susamam ben!
-
آنک جوی و چشمهها را آب داد ** چشمهای در اندرون من گشاد
- Irmaklara kaynaklara su ihsan eden, içimde bir kaynaktır coşturdu!
-
این جگر که بود گرم و آبخوار ** گشت پیش همت او آب خوار 3515
- Ciğerim susuzluktan yanıp kavrulmakta, su istemekteydi... şimdi öyle bir himmete nail oldu ki suyu hakir görmede!
-
کاف کافی آمد او بهر عباد ** صدق وعدهی کهیعص
- Kaf hâ yâ ayn sâd vadindeki doğruluğa delil olarak Allah, Kâfi adının "Kef"i oldu.
-
کافیم بدهم ترا من جمله خیر ** بیسبب بیواسطهی یاری غیر
- Kâfiyim, sana bütün hayırları, sebepsiz, başkasının yardımını vasıta etmeden veririm.
-
کافیم بینان ترا سیری دهم ** بیسپاه و لشکرت میری دهم
- Kâfiyim, seni ekmeksiz tutuyorum... ordusuz, askersiz sana beylik, padişahlık ihsan ederim...