- 
		    غیرفهم و جان که در گاو و خرست ** آدمی را عقل و جانی دیگرست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - İnsanda öküzün, eşeğin anlayışından ve canından başka bir akıl, başka bir can vardır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   باز غیرجان و عقل آدمی ** هست جانی در ولی آن دمی   410
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - O deme erişen, o makamda Allah velisi olan kişide de, insandaki candan, akıldan başka ve ayrı bir can ve akıl vardır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    جان حیوانی ندارد اتحاد ** تو مجو این اتحاد از روح باد
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Hayvani canlarda birlik yoktur... Sen bu birliği rüzgârın ruhunda arama!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گر خورد این نان نگردد سیر آن ** ور کشد بار این نگردد او گران
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu hayvani can, ekmek yese insani ruhun karnı doymaz; bu yük çekse o, sıkıntı çekmez!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    بلک این شادی کند از مرگ او ** از حسد میرد چو بیند برگ او
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Hatta onun ölümüyle bu hayvani ruh, neşelenir, sevinir... İnsani ruhun bir şey elde ettiğini görünce de hasedinden ölür!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    جان گرگان و سگان هر یک جداست ** متحد جانهای شیران خداست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Kurtların, köpeklerin canı, hep ayrı ayrıdır. Bir olan Allah aslanlarının canlarıdır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   جمع گفتم جانهاشان من به اسم ** کان یکی جان صد بود نسبت به جسم   415
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Canları diye cemi sırasıyla söyledim... Çünkü o bir tek can, cisme nispetle yüz olur!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    همچو آن یک نور خورشید سما ** صد بود نسبت بصحن خانهها
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Gökteki bir tek güneşin bir tek nuru da ev içlerine vurunca yüzlerce nur olur ya!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    لیک یک باشد همه انوارشان ** چونک برگیری تو دیوار از میان
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Fakat ortadan duvarları kaldırdın mı hepsinin de nuru bir olur.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    چون نماند خانهها را قاعده ** مومنان مانند نفس واحده
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Evlerin temelleri kalmadı mı müminler bir tek insana döner, bu sır meydana çıkar.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    فرق و اشکالات آید زین مقال ** زانک نبود مثل این باشد مثال
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu sözden farklar belirir, müşküller doğar... Çünkü hakikatte buna benzemez bu iş ki; bu bir misaldir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   فرقها بیحد بود از شخص شیر ** تا به شخص آدمیزاد دلیر   420
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Aslanla yiğit bir Âdemoğlu arasında sonsuz farklar vardır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    لیک در وقت مثال ای خوشنظر ** اتحاد از روی جانبازی نگر
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Fakat ey hoş gün gören kişi misal getirildiği zaman aradaki birlik, yiğitlik ve canla başla oynama bakımındandır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    کان دلیر آخر مثال شیر بود ** نیست مثل شیر در جملهی حدود
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Çünkü o yiğit, her bakımdan aslanın misli değildir, nihayet yiğitlik bakımından aslana benzer.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    متحد نقشی ندارد این سرا ** تا که مثلی وا نمایم من ترا
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu âlemde her bakımdan bir olan bir nakış, bir suret yoktur ki sana mislini göstereyim.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    هم مثال ناقصی دست آورم ** تا ز حیرانی خرد را وا خرم
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Aklı, şaşkınlıktan kurtarayım diye yine nakış bir misale el atayım:
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   شب بهر خانه چراغی مینهند ** تا به نور آن ز ظلمت میرهند   425
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Geceleyin her eve bir kandil, bir mum korlar ve onun ışığıyla karanlıktan kurtulurlar ya...
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آن چراغ این تن بود نورش چو جان ** هست محتاج فتیل و این و آن
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - O kandil, bu tene benzer, nuru da cana. Kandil, fitile, şuna buna muhtaçtır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آن چراغ شش فتیلهی این حواس ** جملگی بر خواب و خور دارد اساس
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu duyguların o altı fitilli kandili, umumiyetle uykuya, yemeye, içmeye dayanır... O kandilin temeli, bunlardır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    بیخور و بیخواب نزید نیم دم ** با خور و با خواب نزید نیز هم
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Yiyip içmeden, yatıp uyumadan yarım nefeslik bir zaman bile yaşayamaz... Fakat yiyip yatmakla da yaşayamaz!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    بیفتیل و روغنش نبود بقا ** با فتیل و روغن او هم بیوفا
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Fitili, yağı olmadıkça bakası yoktur; fakat fitille, yağla da vefası yoktur.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   زانک نور علتیاش مرگجوست ** چون زید که روز روشن مرگ اوست   430
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Çünkü sebebe bağlı olan, sebepsiz meydana gelmeyen ışığı, ölümü arar durur... Nasıl yaşayabilir ki aydın gün, onun ölümüdür.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    جمله حسهای بشر هم بیبقاست ** زانک پیش نور روز حشر لاست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - İnsanın bütün duygularının da bakası yoktur... Zira mahşer günü, hepsi de yok olur gider!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    نور حس و جان بابایان ما ** نیست کلی فانی و لا چون گیا
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Fakat atalarımızın duygu ve can ışığı, tamamı ile de ot gibi bitip ot gibi yitmez... Tamamı ile fani olmamıştır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    لیک مانند ستاره و ماهتاب ** جمله محوند از شعاع آفتاب
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Yalnız güneşin nurunda yıldızların nuru ve ay ışığı mahvolur ve görünmez!