این به تقدیر سخن گفتم ترا ** ورنه خود دستش کجا و آن کجا510
Bunu söz olsun diye söyledim... Yoksa onun eli nerede, o nerede?
خاله را خایه بدی خالو شدی ** این به تقدیر آمدست ار او بدی
Hani derler ya... Teyzenin tenasül aleti olsaydı dayı olurdu, işte bu sözde onun gibi!
از زبان تا چشم کو پاک از شکست ** صد هزاران ساله گویم اندکست
Dilden, sınıklıktan arınan göze... Söylenen nakledile gelen sözden görülen, bilinen hakikate yüz binlerce yıllık yol var desem yine de az söylemiş olurum!
هین مشو نومید نور از آسمان ** حق چو خواهد میرسد در یک زمان
Fakat kendine gel, sakın gökyüzünün nurundan ümit kesme... Allah dilerse o nur, bir anda sana erişiverir!
صد اثر در کانها از اختران ** میرساند قدرتش در هر زمان
Mesela yıldızların madenlere yüzlerce tesiri vardır... Allah kudreti onu, madenlere her an ulaştırmadadır.
اختر گردون ظلم را ناسخست ** اختر حق در صفاتش راسخست515
Gökyüzünde bir yıldız olan güneş, karanlıkları giderir... Allah güneşiyse Allah sıfatlarında daimidir.
چرخ پانصد ساله راه ای مستعین ** در اثر نزدیک آمد با زمین
Ey yardım isteyen, güneşin tesiri, beş yüzyıllık yola olan gökten yeryüzüne geliverdi ya!
سه هزاران سال و پانصد تا زحل ** دم بدم خاصیتش آرد عمل
Zuhale üç yüz bin beş yüz yıllık, hatta daha da nice fazla bir yol var... Fakat tesiri, anbean görünüp durmada!
در همش آرد چو سایه در ایاب ** طول سایه چیست پیش آفتاب
Dilerse Allah, güneş doğunca gölgenin dürülüp kaybolduğu gibi onun da tesirini dürer kaybeder... Güneşe karşı gölgenin ne değeri olabilir?
وز نفوس پاک اختروش مدد ** سوی اخترهای گردون میرسد
Yıldız gibi tertemiz ruhlar, gökyüzündeki yıldızlara feyiz verir, yardım eder!
ظاهر آن اختران قوام ما ** باطن ما گشته قوام سما520
Görünüşte o yıldızlar, bizim varlığımıza, sağlığımıza sebeptir ama hakikatte bizim batınımız, bizim içyüzümüz, gökyüzünün durmasına, varlığına sebeptir!
در بیان آنک حکما گویند آدمی عالم صغریست و حکمای اللهی گویند آدمی عالم کبریست زیرا آن علم حکما بر صورت آدمی مقصور بود و علم این حکما در حقیقت حقیقت آدمی موصول بود
Hûkemâ, insan küçük âlemdir derler, fakat Allah hakîmleri insan büyük âlemdir demişlerdir. Çünkü hûkemânın bilgisi, insanın suretine aittir, bu hakîmlerin bilgisiyse hakikatte insanın hakikatine ulaşmıştır.
پس به صورت عالم اصغر توی ** پس به معنی عالم اکبر توی
Surette sen küçük bir âlemsin ama hakikatte en büyük âlem sensin.
ظاهر آن شاخ اصل میوه است ** باطنا بهر ثمر شد شاخ هست
Görünüşte dal, meyvenin aslıdır; fakat hakikatte dal meyve için var olmuştur.
گر نبودی میل و اومید ثمر ** کی نشاندی باغبان بیخ شجر
Meyve elde etmeğe bir meyli, meyve vermeğe bir ümidi olmasaydı hiç bahçıvan, ağaç diker miydi?
پس به معنی آن شجر از میوه زاد ** گر به صورت از شجر بودش ولاد
Şu halde meyve, görünüşte ağaçtan doğmuştur ama hakikatte ağaç, meyveden vücut bulmuştur.
مصطفی زین گفت که آدم و انبیا ** خلف من باشند در زیر لوا525
Mustafa, onun için ”Âdem’le bütün peygamberler, benim ardımda ve sancağımın altındadır” dedi.
بهر این فرموده است آن ذو فنون ** رمز نحن اخرون السابقون
O hünerler sahibi, onun için “Biz, sonda gelen, fakat en ileri giden ve öndölü alanlarız” buyurdu.
گر بصورت من ز آدم زادهام ** من به معنی جد جد افتادهام
Suret bakımından ben Âdem’den doğmuşum ama hakikatte onun atasının atasıyım ben!
کز برای من بدش سجدهی ملک ** وز پی من رفت بر هفتم فلک
Melekler, bana secde ettiler... Âdem, benim ardımdan yürüdü, yedinci kat göğün üstüne çıktı!
پس ز من زایید در معنی پدر ** پس ز میوه زاد در معنی شجر
Hakikatte babam, benden doğdu... Ağaç, meyveden vücut buldu.
اول فکر آخر آمد در عمل ** خاصه فکری کو بود وصف ازل530
İlk düşünce, iş âleminde son olarak zuhur etti. Hele vasfa mazhar olan düşünce!
حاصل اندر یک زمان از آسمان ** میرود میآید ایدر کاروان
Hâsılı bir an içinde gökten nice kervanlar gelmekte, göğe nice kervanlar gitmektedir!
نیست بر این کاروان این ره دراز ** کی مفازه زفت آید با مفاز
Bu yol, bu kervana uzun gelmez... Ova, üstün gelen kişiye geniş gelir mi hiç?
دل به کعبه میرود در هر زمان ** جسم طبع دل بگیرد ز امتنان
Gönül, her an Kâbe’ye gitmekte... Benden de Allah lütfuyla gönlün tabiatına bürünmekte!
این دراز و کوتهی مر جسم راست ** چه دراز و کوته آنجا که خداست
Bu uzunluk, kısalık, bedene göredir... Allah’ın bulunduğu yerde uzunun, kısanın lâfı mı olur ?