گرچه گردد در قیامت آن فزون ** از خدا اینجا بخواهید آزمون
O nur kıyamette çoğalır ama Allah’tan o nuru burada da istemeli!
کو ببخشد هم به میغ و هم به ماغ ** نور جان والله اعلم بالبلاغ
Çünkü Allah istenen şeye delalet etmeyi daha iyi bilir ama buluta da can nuru bağışlar karanlığa da!
بازگردانیدن سلیمان علیهالسلام رسولان بلقیس را به آن هدیهها کی آورده بودند سوی بلقیس و دعوت کردن بلقیس را به ایمان و ترک آفتابپرستی
Süleyman aleyhisselâm’ın Belkis’in elçilerini, getirdikleri hediyelerle beraber Belkis’e göndermesi ve Belkis’i güneşe tapmadan vazgeçip Allah’a inanmaya davet etmesi
باز گردید ای رسولان خجل ** زر شما را دل به من آرید دل
Süleyman Peygamber, o elçilere dedi ki: “Ey utanan elçiler, geri dönün... Altın sizin olsun; bana gönül getirin, gönül!
این زر من بر سر آن زر نهید ** کوری تن فرج استر را دهید 615
Benim bu altınlarımı da alın da o altınlara ilave edin... Körlüğünüzü anlayın da o altınları katırın fercine sokun!
فرج استر لایق حلقهی زرست ** زر عاشق روی زرد اصفرست
Katırın ferci, altın kilit vurulmaya layıktır... Aşığın altınıysa sapsarı yüzüdür!
که نظرگاه خداوندست آن ** کز نظرانداز خورشیدست کان
O yüz, Allah’ın nazar ettiği yerdir... Hâlbuki altın madenine güneş nazar eder!
کو نظرگاه شعاع آفتاب ** کو نظرگاه خداوند لباب
Maden güneş ışığının nazargâhıdır; âşığın yüzü hakikatlere sahip olan Allah’ın nazargâhıdır.
از گرفت من ز جان اسپر کنید ** گرچه اکنون هم گرفتار منید
Şimdi de bana gelip çattınız, benim esirimsiniz ama yine benim sizi yakalamamdan korkun, canınızı siper edin!
مرغ فتنه دانه بر بامست او ** پر گشاده بستهی دامست او 620
Taneye kapılmış kuş dam üstündedir ama kanadı açık olduğu halde tuzağa tutulmuştur o!
چون به دانه داد او دل را به جان ** ناگرفته مر ورا بگرفته دان
Mademki gönlünü canla başla taneye verdi... Sen onu tutulmadan tutulmuş bil!
آن نظرها که به دانه میکند ** آن گره دان کو به پا برمیزند
Taneye bakıp duruyor ya... Sen o bakışları, ayağına vurulan düğüm say!
دانه گوید گر تو میدزدی نظر ** من همی دزدم ز تو صبر و مقر
Tane, sen şimdi bana hırsızlama bakıyorsun ama hele sabret; asıl ben seni çalıyorum;
چون کشیدت آن نظر اندر پیم ** پس بدانی کز تو من غافل نیم
O bakış, sonunda seni bana çekince anlarsın ki ben senden gafil değilim der!
قصهی عطاری کی سنگ ترازوی او گل سرشوی بود و دزدیدن مشتری گل خوار از آن گل هنگام سنجیدن شکر دزدیده و پنهان
Terazinin dirhemi baş yıkayacak kil olan aktarın kilini, aktar şeker tartarken kil yemeyi âdet edinmiş olan müşterinin gizlice ve hırsızlama çalması
پیش عطاری یکی گلخوار رفت ** تا خرد ابلوج قند خاص زفت 625
Toprak yemeyi adet edinmiş olan birisi bir aktara gidip kelle şekeri almak istedi.
پس بر عطار طرار دودل ** موضع سنگ ترازو بود گل
O hilebaz ve gönlü bozuk aktarın terazisinde dirhem ve taş yerine toprak vardı.
گفت گل سنگ ترازوی منست ** گر ترا میل شکر بخریدنست
Dedi ki: Benim terazimin dirhemi topraktır. Şeker almaya niyetin varsa sabret de dirhem bulayım.
گفت هستم در مهمی قندجو ** سنگ میزان هر چه خواهی باش گو
Adam “Mühim bir işim var, şeker almam lazım... Dirhemin ne olursa olsun, zararı yok” dedi.
گفت با خود پیش آنک گلخورست ** سنگ چه بود گل نکوتر از زرست
Kendi kendisine de “Toprak yemeyi adet edinen kişiye taş nedir ki? Toprak altından daha iyi!
همچو آن دلاله که گفت ای پسر ** نو عروسی یافتم بس خوبفر 630
Hani o kılavuz kadın gibi... Oğlum, pek güzel bir kız buldum.
سخت زیبا لیک هم یک چیز هست ** که آن ستیره دختر حلواگرست
Pek güzel ama ondan başka bir şey daha var: o namuslu kız, helvacı kızı demiş de,
گفت بهتر این چنین خود گر بود ** دختر او چرب و شیرینتر بود
Evlenecek adam böyle olması daha iyi ya... Helvacının kızı daha yağlı, daha tatlı olur demiş!
گر نداری سنگ و سنگت از گلست ** این به و به گل مرا میوهی دلست
Onun gibi senin de taş dirhemin yok da taş yerine toprak kullanıyorsan daha iyi ya... Toprak benim gönlümün istediği meyve!” diyordu.
اندر آن کفهی ترازو ز اعتداد ** او به جای سنگ آن گل را نهاد
Aktar, terazisinin dirhem gözüne dirhem vazifesini gören taş yerine toprak parçasını koydu.
پس برای کفهی دیگر به دست ** هم به قدر آن شکر را میشکست 635
Öbür gözüne koymak üzere de o toprağın ağırlığınca şeker kırmaya koyuldu.
چون نبودش تیشهای او دیر ماند ** مشتری را منتظر آنجا نشاند
Şekeri kesip kıracak bir aleti olmadığı için biraz gecikti, müşteriyi de orada bıraktı.