English    Türkçe    فارسی   

4
631-655

  • سخت زیبا لیک هم یک چیز هست ** که آن ستیره دختر حلواگرست
  • Pek güzel ama ondan başka bir şey daha var: o namuslu kız, helvacı kızı demiş de,
  • گفت بهتر این چنین خود گر بود ** دختر او چرب و شیرین‌تر بود
  • Evlenecek adam böyle olması daha iyi ya... Helvacının kızı daha yağlı, daha tatlı olur demiş!
  • گر نداری سنگ و سنگت از گلست ** این به و به گل مرا میوه‌ی دلست
  • Onun gibi senin de taş dirhemin yok da taş yerine toprak kullanıyorsan daha iyi ya... Toprak benim gönlümün istediği meyve!” diyordu.
  • اندر آن کفه‌ی ترازو ز اعتداد ** او به جای سنگ آن گل را نهاد
  • Aktar, terazisinin dirhem gözüne dirhem vazifesini gören taş yerine toprak parçasını koydu.
  • پس برای کفه‌ی دیگر به دست ** هم به قدر آن شکر را می‌شکست 635
  • Öbür gözüne koymak üzere de o toprağın ağırlığınca şeker kırmaya koyuldu.
  • چون نبودش تیشه‌ای او دیر ماند ** مشتری را منتظر آنجا نشاند
  • Şekeri kesip kıracak bir aleti olmadığı için biraz gecikti, müşteriyi de orada bıraktı.
  • رویش آن سو بود گل‌خور ناشکفت ** گل ازو پوشیده دزدیدن گرفت
  • Aktarın yüzü öbür yanaydı... Toprak yemeyi adet edinmiş olan müşteri, dayanamadı... Gizlice ve güya aktara göstermeden toprağı koparıp yemeye başladı.
  • ترس ترسان که نباید ناگهان ** چشم او بر من فتد از امتحان
  • Ansızın döner de beni görüverir diye de korkmaktaydı.
  • دید عطار آن و خود مشغول کرد ** که فزون‌تر دزد هین ای روی‌زرد
  • Aktar, bunu gördü... Gördü ama kendisini meşgul gösterdi. Diyordu ki: “A sararmış suratlı, hadi biraz daha fazla çal!
  • گر بدزدی وز گل من می‌بری ** رو که هم از پهلوی خود می‌خوری 640
  • Toprağımı çalıyorsan bana bir şey olmuyor; sen, adeta kendi yanından et koparıyor, kendi etini yiyorsun!
  • تو همی ترسی ز من لیک از خری ** من همی‌ترسم که تو کمتر خوری
  • Benden korkup duruyorsun ya eşekliğinden... Ben de az yiyeceksin diye korkmaktayım!
  • گرچه مشغولم چنان احمق نیم ** که شکر افزون کشی تو از نیم
  • Meşgulüm ama kamışımdan sana fazla şeker verecek kadar da ahmak değilim ben!
  • چون ببینی مر شکر را ز آزمود ** پس بدانی احمق و غافل کی بود
  • Alacağın şekeri görünce kimin ahmak ve gafil olduğunu anlarsın, hele dur”
  • مرغ زان دانه نظر خوش می‌کند ** دانه هم از دور راهش می‌زند
  • Kuş, o taneye baktıkça bakar, hoşlanır ama tane de uzaktan o kuşun yolunu vurur!
  • کز زنای چشم حظی می‌بری ** نه کباب از پهلوی خود می‌خوری 645
  • Göz zinasından hoşlanırsın ama nihayet kendi yanından kopardığın eti kebap edip yemiyor musun ki?
  • این نظر از دور چون تیرست و سم ** عشقت افزون می‌شود صبر تو کم
  • Bu uzaktan bakış ok ve zehir gibidir... Gittikçe sevgin artar, sabrın eksilir!
  • مال دنیا دام مرغان ضعیف ** ملک عقبی دام مرغان شریف
  • Dünya malı zayıf kuşların tuzağıdır... ahiret mülkü, yüce kuşların tuzağı!
  • تا بدین ملکی که او دامست ژرف ** در شکار آرند مرغان شگرف
  • Hatta bu ahiret mülkü, öyle bir derin tuzaktır ki ulu ulu kuşları avlar!
  • من سلیمان می‌نخواهم ملکتان ** بلک من برهانم از هر هلکتان
  • Ben Süleyman’ım, sizin mülkünüzü istemem... Mülk istemek şöyle dursun, ben sizi, helâk edecek şeylerden kurtarırım!
  • کین زمان هستید خود مملوک ملک ** مالک ملک آنک بجهید او ز هلک 650
  • Şimdi siz, malın, mülkün esirisiniz... Mala mülke sahip olan kişi, helâk olmaktan kurtulan, mala, mülke esir olmayan kişidir.
  • بازگونه ای اسیر این جهان ** نام خود کردی امیر این جهان
  • Hâlbuki ey âleme esir olan, aksine adını bu cihanın emiri taktın!
  • ای تو بنده‌ی این جهان محبوس جان ** چند گویی خویش را خواجه‌ی جهان
  • Hakikatte sen, bu âlemin esirisin, canın, bu cihan hapsine düşmüştür... Öyle olduğu halde niceye, bir kendine cihan sahibi deyip duracaksın?
  • دلداری کردن و نواختن سلیمان علیه‌السلام مر آن رسولان را و دفع وحشت و آزار از دل ایشان و عذر قبول ناکردن هدیه شرح کردن با ایشان
  • Süleyman aleyhisselâm’ın elçilerin gönlünü alması, onlara iltifatta bulunması, gönüllerindeki ürkekliği gidermesi ve hediyeleri kabul etmediğinden özür dileyip, kabul etmemesinin sebeplerini anlatması
  • ای رسولان می‌فرستمتان رسول ** رد من بهتر شما را از قبول
  • Ey, elçiler, tez sizi elçi olarak gönderiyorum... bu hediyeleri reddetmem, sizin için kabul etmemden yeğdir.
  • پیش بلقیس آنچ دیدیت از عجب ** باز گویید از بیابان ذهب
  • Belkıs’ın yanına gidince gördüğünüz şaşılacak şeyleri, altın ovasını hep söyleyin.
  • تا بداند که به زر طامع نه‌ایم ** ما زر از زرآفرین آورده‌ایم 655
  • Söyleyin de benim altına tamah etmediğimi, altını yaratandan altın elde ettiğimi anlasın.