-
چون ز قربانی دهندش بیشتر ** پس بگوید ران گاوست این مگر 715
- Ahmak kurbanlık koyundan bol ve iyi bir parça verdiler mi “Bu, galiba öküz budu” der.
-
نیست این از ران گاو ای مفتری ** ران گاوت مینماید از خری
- A iftiracı, bu öküz budu değil... Fakat eşekliğinden sana öküz budu görünmede.
-
بذل شاهانهست این بی رشوتی ** بخشش محضست این از رحمتی
- Bu rüşvetsiz verilen padişah ihsanı... Bu rahmet yüzünden verilen hususi bir ihsan!
-
تحریض سلیمان علیهالسلام مر رسولان را بر تعجیل به هجرت بلقیس بهر ایمان
- Süleyman aleyhisselâm’ın Belkis’in imana gelmesi için elçilerin tez gitmesini emretmesi ve onları teşviki
-
همچنان که شه سلیمان در نبرد ** جذب خیل و لشکر بلقیس کرد
- Süleyman Peygamber de savaşacağı yerde Belkıs’ın adamlarını ve askerini kendisine çekti.
-
که بیایید ای عزیزان زود زود ** که برآمد موجها از بحر جود
- Ey azizler dedi, çabucak gelin... Çünkü cömertlik denizi dalgalanmaya başladı.
-
سوی ساحل میفشاند بیخطر ** جوش موجش هر زمانی صد گهر 720
- 720.Köpüren dalgaları, her an kıyıya zararsız, ziyansız, yüzlerce inci atar!
-
الصلا گفتیم ای اهل رشاد ** کین زمان رضوان در جنت گشاد
- Ey doğru yolu bulanlar, salâ dedim size... Rıdvan, şimdicek cennet kapısını açtı.
-
پس سلیمان گفت ای پیکان روید ** سوی بلقیس و بدین دین بگروید
- Süleyman dedi ki: “Ey elçiler, gidin, Belkıs’a varın, onu bu dine inandırın!
-
پس بگوییدش بیا اینجا تمام ** زود که ان الله یدعوا بالسلام
- Deyin ki: Hep buraya gelin... Çabuk şüphe yok ki Allah, sizi esenlik yurduna çağırtmada!
-
هین بیا ای طالب دولت شتاب ** که فتوحست این زمان و فتح باب
- Ey devlet isteyen, tez buraya gel... Bu zaman, feyiz zamanı, kapıların açıldığı çağ!
-
ای که تو طالب نهای تو هم بیا ** تا طلب یابی ازین یار وفا 725
- Ey dilemeyen sen de gel... Sen de gel de bu vefalı sevgiliden dilek sahibi olasın!
-
سبب هجرت ابراهیم ادهم قدس الله سره و ترک ملک خراسان
- Allah sırrını kutlasın, İbrahim Edhemin ülkesinden göçmesindeki sebep ve Horasan saltanatını terk etmesi
-
ملک برهم زن تو ادهموار زود ** تا بیابی همچو او ملک خلود
- Sen de Edhem gibi devlet ve saltanatı hemencecik terk et de ebedi bir saltanata eriş!
-
خفته بود آن شه شبانه بر سریر ** حارسان بر بام اندر دار و گیر
- İbrahim Edhem, geceleyin tahtında uyumaktaydı. Gözcüler, bekçiler de damda gürültü edip duruyorlardı.
-
قصد شه از حارسان آن هم نبود ** که کند زان دفع دزدان و رنود
- Padişah, bekçilerin hırsızları ve kötü kişileri defetmelerini istemiyordu.
-
او همی دانست که آن کو عادلست ** فارغست از واقعه آمن دلست
- Çünkü kendisinin adâlet sahibi olduğunu, kendisine hiçbir kötülük gelmeyeceğini biliyordu, gönlü emindi.
-
عدل باشد پاسبان گامها ** نه به شب چوبکزنان بر بامها 730
- Muratları, dilekleri koruyan adalettir... Geceleyin damlarda sopalarını kakıp gezen bekçiler değil!
-
لیک بد مقصودش از بانگ رباب ** همچو مشتاقان خیال آن خطاب
- Fakat padişahın, rebap sesini dinlemeden maksadı, iştiyaklar çekenler gibi Allah hitabını hayal etmekti.
-
نالهی سرنا و تهدید دهل ** چیزکی ماند بدان ناقور کل
- Zurna ve davul sesleri, bir parçacık o külli nefirin, kıyamet gününde çalınacak olan Sur’un sesine benzer.
-
پس حکیمان گفتهاند این لحنها ** از دوار چرخ بگرفتیم ما
- Hakîmler, bu musiki nağmelerini göklerin dönüşünden aldık demişlerdir.
-
بانگ گردشهای چرخست این که خلق ** میسرایندش به طنبور و به حلق
- Halkın tamburla çaldığı, ağızla söylediği bu şarkılar, nağmeler, hep göğün hareketinden alınmadır.
-
مومنان گویند که آثار بهشت ** نغز گردانید هر آواز زشت 735
- Müminler derler ki cennetin tesiriyle bütün kötü ve çirkin sesler de latif olur.
-
ما همه اجزای آدم بودهایم ** در بهشت آن لحنها بشنودهایم
- Biz hepimiz Âdem’in cüz’üleriydik... Cennette o nağmeleri dinledik, duyduk!
-
گرچه بر ما ریخت آب و گل شکی ** یادمان آمد از آنها چیزکی
- Gerçi suyla toprak, bize bir şüphe verdi ama yine o nağmeleri birazcık hatırlıyoruz.
-
لیک چون آمیخت با خاک کرب ** کی دهند این زیر و آن بم آن طرب
- Fakat musibet toprağıyla karıştıktan sonra bu zir ve bem perdeleri, nereden o nağmeleri verecek?
-
آب چون آمیخت با بول و کمیز ** گشت ز آمیزش مزاجش تلخ و تیز
- Su, sidik ve pislikle karışınca bozulur, mizacı acı ve sert bir hale gelir.