English    Türkçe    فارسی   

4
87-111

  • خبث و ظلم و جور چندان ساختند ** که مرا از شر به خیر انداختند
  • O kadar kötülükte bulundular, o derece zulüm ve cevir ettiler ki nihayet beni şerden kurtardılar, hayra ulaştırdılar.
  • هر گهی که رو به دنیا کردمی ** من ازیشان زخم و ضربت خوردمی
  • Ne vakit dünyaya yöneldimse onlardan eziyetler gördüm, meşakkatler çektim, dayaklar yedim.
  • کردمی از زخم آن جانب پناه ** باز آوردندمی گرگان به راه
  • Bu yüzden de iyilik tarafına kaçardım... Beni o kurtlar yola getirirlerdi.
  • چون سبب‌ساز صلاح من شدند ** پس دعاشان بر منست ای هوشمند 90
  • Benim iyiliğime sebep oldular... Ey aklı başında adam, bu yüzden onlara dua etmek, boynumun borcudur benim!”
  • بنده می‌نالد به حق از درد و نیش ** صد شکایت می‌کند از رنج خویش
  • Kul dertten, elemden Allah’a sızlanır, uğradığı zahmetten yüzlerce şikâyette bulunur.
  • حق همی گوید که آخر رنج و درد ** مر ترا لابه کنان و راست کرد
  • Allah da der ki: Gördün ya, nihayet dert ve zahmet, seni, bana yalvarır bir hale getirdi, seni doğrulttu,
  • این گله زان نعمتی کن کت زند ** از در ما دور و مطرودت کند
  • Sen, seni yolundan alıkoyandan, bizim kapımızdan uzaklaştırıp kovandan şikâyette bulun!
  • در حقیقت هر عدو داروی تست ** کیمیا و نافع و دلجوی تست
  • Hakikatte her düşman senin ilâcındır... Sana kimyadır, seni faydalandırır, gönlünü alır senin!
  • که ازو اندر گریزی در خلا ** استعانت جویی از لطف خدا 95
  • Çünkü ondan kaçar, halvet bucaklarına sığınır, Allah lütfundan yardım dilersin.
  • در حقیقت دوستانت دشمن‌اند ** که ز حضرت دور و مشغولت کنند
  • Dostlarınsa hakikatte düşmanlarındır; onlar seni Allah tapısından uzaklaştırır, seni meşgul ederler!
  • هست حیوانی که نامش اشغرست ** او به زخم چوب زفت و لمترست
  • Bir hayvan vardır ki adına porsuk derler... Dayak yedikçe şişmanlar, semirir, semirir.
  • تا که چوبش می‌زنی به می‌شود ** او ز زخم چوب فربه می‌شود
  • Ona sopayı vurdukça iyileşir. Sopa vuruldukça semirir, büyür...
  • نفس مومن اشغری آمد یقین ** کو به زخم رنج زفتست و سمین
  • İşte müminin canı da hakikatten bir porsuktur, o da zahmet ve meşakkatlerle kuvvetlenir, semirir.
  • زین سبب بر انبیا رنج و شکست ** از همه خلق جهان افزونترست 100
  • Bu yüzden peygamberler eziyetlere, zahmetlere uğradılar... Onların çektikleri meşakkat, bütün cihan halkının çektiği meşakkatten daha üstündü, daha artıktı!
  • تا ز جانها جانشان شد زفت‌تر ** که ندیدند آن بلا قوم دگر
  • Çünkü canları da, bütün canlardan daha büyük, daha üstündü... Onun için de onların uğradıkları belâya başka bir taife uğramadı.
  • پوست از دارو بلاکش می‌شود ** چون ادیم طایفی خوش می‌شود
  • Deri, ilâçlarla belâlara uğrar da Taif derisi güzel bir hale girer.
  • ورنه تلخ و تیز مالیدی درو ** گنده گشتی ناخوش و ناپاک بو
  • Yoksa ona o acı ve keskin ilaçlar sürülmeseydi pis pis kokar, berbat bir hale gelirdi!
  • آدمی را پوست نامدبوغ دان ** از رطوبتها شده زشت و گران
  • İnsanı da tabaklanmamış deri say... Rutubetten nem kapar, çirkin bir hale gelir, ağır ağır kokar!
  • تلخ و تیز و مالش بسیار ده ** تا شود پاک و لطیف و با فره 105
  • Sen, ona acı ve keskin ilâçları fazlaca ver de temizlensin, lâtif bir hale gelsin, semirsin!
  • ور نمی‌توانی رضا ده ای عیار ** گر خدا رنجت دهد بی‌اختیار
  • Buna kudretin yoksa senin dileğin olmaksızın Allah bir zahmet verirse ona sabret, ona razı ol!
  • که بلای دوست تطهیر شماست ** علم او بالای تدبیر شماست
  • Çünkü dosttan gelen belâ, sizi temizler... Onun bilgisi, sizin tedbirlerinizden üstündür!
  • چون صفا بیند بلا شیرین شود ** خوش شود دارو چو صحت‌بین شود
  • Bir adam, belâda sâfa görürse belâ, tatlılaşır... Hasta iyileştiğini görünce ilâç, kendisine hoş gelir.
  • برد بیند خویش را در عین مات ** پس بگوید اقتلونی یا ثقات
  • Mat olduğu halde kazandığını görür de “Ey sözlerine, özlerine inanılır kişiler, beni öldürün!” der.
  • این عوان در حق غیری سود شد ** لیک اندر حق خود مردود شد 110
  • Bu kötü kişi de başkasına fayda verdi ama kendi hakkında merdut bir adam kesildi.
  • رحم ایمانی ازو ببریده شد ** کین شیطانی برو پیچیده شد
  • İmandan gelen merhamet, ondan alındı... Şeytan sıfatı olan kin, ona çattı, sataştı!