سر برآوردند باز از نیستی ** که ببین ما را گر اکمه نیستی
Sonra yine yeni baştan yokluktan baş gösterirler de anadan doğma kör değilsen gör derler.
تا بدانی در عدم خورشیدهاست ** وآنچ اینجا آفتاب آنجا سهاست
Sen de bu suretle bil ki yoklukta güneşler vardır. Burada güneş sayılan, orada süha yıldızıdır.
در عدم هستی برادر چون بود ** ضد اندر ضد چون مکنون بود
Kardeş yoklukta varlık nasıl olur? Zıt, zıddın içine nasıl girer sığışır?
یخرج الحی من المیت بدان ** که عدم آمد امید عابدان
“Ölüden diri çıkarır” hükmünü bil. Yokluk ibadet edenlerin ümididir.
مرد کارنده که انبارش تهیست ** شاد و خوش نه بر امید نیستیست 1020
Ambarı boş olan ekinci, yokluk ümidi ile neşelenmez mi?
که بروید آن ز سوی نیستی ** فهم کن گر واقف معنیستی
O yokluktan tohum bitecek, mahsul verecek diye sevinmez mi? Bu işi anladıysan düşün bak.
دم به دم از نیستی تو منتظر ** که بیابی فهم و ذوق آرام و بر
Sen de an be an yokluktan anlayış, zevk, huzur ve ihsan bulmayı beklemektesin.
نیست دستوری گشاد این راز را ** ورنه بغدادی کنم ابخاز را
Bu sırrı açığa vurmaya izin yok. Yoksa (değersiz bir şehir olan) Ebhaz’ı bir Bağdat haline getirirdim.
پس خزانهی صنع حق باشد عدم ** که بر آرد زو عطاها دم به دم
Şu halde yokluk Tanrı sanatının hazinesidir. Ondan anbean ihsanlar gelip durmaktadır.
مبدع آمد حق و مبدع آن بود ** که برآرد فرع بیاصل و سند 1025
Tanrı eşsiz, örneksiz şeyler yaratıp durmaktadır. Eşsiz örneksiz şeyler yaratan da o zattır ki bir aslı, bir dayanağı olmadığı halde fer-i yaratır, izhar eder.
مثال عالم هست نیستنما و عالم نیست هستنما
Yok gibi görünen ve hakikatta var olan alemle yok olduğu halde var görünen alem
نیست را بنمود هست و محتشم ** هست را بنمود بر شکل عدم
Tanrı yoku var ve debdebeli gösterdi, varı da yokluk şeklinde izhar etti.
بحر را پوشید و کف کرد آشکار ** باد را پوشید و بنمودت غبار
Denizi örttü de köpüğü meydana çıkardı, rüzgarı örttü de sana tozu gösterdi.
چون منارهی خاک پیچان در هوا ** خاک از خود چون برآید بر علا
Toprak, bir minare gibi havada döne,döne yücelir. Toprak, kendiliğinden nasıl olur da yücelere çıkar?
خاک را بینی به بالا ای علیل ** باد را نی جز به تعریف دلیل
A illetli, toprağı yücelerde görüyorsun, fakat rüzgarı görmüyorsun, onu delil ile anlıyorsun.
کف همیبینی روانه هر طرف ** کف بیدریا ندارد منصرف 1030
Köpüğü her tarafa gider görmektesin. Fakat denizsiz köpük var olamaz ki.
کف به حس بینی و دریا از دلیل ** فکر پنهان آشکارا قال و قیل
Köpüğü duygunla görür, denizi de delil ile anlarsın. Düşünce gizlidir de dedikodu meydanda.
نفی را اثبات میپنداشتیم ** دیدهی معدومبینی داشتیم
Bizse yok demeyi var olduğunu ispat sanmışız. Yoku gören bir gözümüz varmış meğer.
دیدهای که اندر نعاسی شد پدید ** کی تواند جز خیال و نیست دید
Uykulu göz, hayalden ve yoktan başka ne görebilir ki?
لاجرم سرگشته گشتیم از ضلال ** چون حقیقت شد نهان پیدا خیال
Hasılı, azgınlıkla başımız dönmüş, şaşırıp kalmışız. Hakikat gizli olduğundan hayal meydana çıkmış.
این عدم را چون نشاند اندر نظر ** چون نهان کرد آن حقیقت از بصر 1035
Bu yoku nasıl da gözümüzün önüne dikti? O hakikat, gözden nasıl oldu da gizlendi?
آفرین ای اوستاد سحرباف ** که نمودی معرضان را درد صاف
Aferin ey büyüler yapan üstat! Senden çekinenlere tortulu suyu saf gösterdin!
ساحران مهتاب پیمایند زود ** پیش بازرگان و زر گیرند سود
Büyücüler pazardakilerin gözleri önünde ay ışığını ölçüp biçerler de para alırlar, kar ederler.
سیم بربایند زین گون پیچ پیچ ** سیم از کف رفته و کرباس هیچ
Bu ölçüp biçmeyle para kazanırlar. Halbuki alıcının elinden para da çıkar, kumaşı da kaybeder.
این جهان جادوست ما آن تاجریم ** که ازو مهتاب پیموده خریم
Bu alemde büyücüdür. Biz, onda ticaret ediyoruz, ondan ölçülüp biçilen ay ışığını alıyoruz.
گز کند کرباس پانصد گز شتاب ** ساحرانه او ز نور ماهتاب 1040
O, büyücü gibi acele,acele beş yüz arşın ay ışığı ölçer.