در دل سالک اگر هست آن رموز ** رمزدانی نیست سالک را هنوز 1065
O rumuz, yolcunun gönlünde varsa, ben de remizler bilirim derse yolcu, henüz remizleri bilmiyor demektir.
تا دلش را شرح آن سازد ضیا ** پس الم نشرح بفرماید خدا
Yolcunun gönlü açılır,nurlanırsa o vakit Tanrı, “senin göğsünü açmadık mı? Seni ferahlandırmadık mı?” buyurur.
که درون سینه شرحت دادهایم ** شرح اندر سینهات بنهادهایم
Senin içini açtık göğsünü ferahlattık.
تو هنوز از خارج آن را طالبی ** محلبی از دیگران چون حالبی
Sense hala onu dışarıdan istemektesin. Süt sağılan yer, sensin de sen, başkalarının süt sağmasını bekliyorsun.
چشمهی شیرست در تو بیکنار ** تو چرا میشیر جویی از تغار
Sende kıyısı bucağı olmayan bir süt kaynağı var. Sen neden tulumda süt arasın?
منفذی داری به بحر ای آبگیر ** ننگ دار از آب جستن از غدیر 1070
A su çeken, denize bir deliğin, bir yolun var senin. utan kuyudan su çekmeye!
که الم نشرح نه شرحت هست باز ** چون شدی تو شرحجو و کدیهساز
“Elem neşrah” ayetinde bildirildiği gibi senin göğsün şerh edilmedi mi ki? Öyleyse neden sıkılır, neden yine şerh istersin ki?
در نگر در شرح دل در اندرون ** تا نیاید طعنهی لا تبصرون
İçinde gönlünün ferahlanmasına, şerh edilmesine bak ki “Onlar, kendilerinde olan Tanrı delillerini görmezler” ayetindeki kınamaya uğramayasın.
تفسیر و هو معکم
”O sizinle beraberdir” ayetinin tefsiri
یک سپد پر نان ترا بیفرق سر ** تو همی خواهی لب نان در به در
Başının üstünde bir sepet dolusu ekmek var da sen hala şuraya buraya koşup duruyor, ekmek istiyorsun.
در سر خود پیچ هل خیرهسری ** رو در دل زن چرا بر هر دری
Şaşkın mısın ne? Kendi başına dolan. Neden her kapıyı dövüp durursun? Yürü, gönül kapısını döv!
تا بزانویی میان آبجو ** غافل از خود زین و آن تو آب جو 1075
Dizine kadar dereye girmişsimde kendinden gafilsin, şundan bundan su isteyip durursun.
پیش آب و پس هم آب با مدد ** چشمها را پیش سد و خلف سد
Önünde de sana yardım edecek su var, ardında da. Fakat kaynaklara ulaşman için önünde de set var, ardında da.
اسپ زیر ران و فارس اسپجو ** چیست این گفت اسپ لیکن اسپ کو
Ata binmişsin, at oyluğunun altında, fakat süvari at arıyor. Bu nedir? dense at, fakat nerede? Diyor.
هی نه اسپست این به زیر تو پدید ** گفت آری لیک خود اسپی که دید
Hey gidi hey! Bu altındaki at nedir? dedin mi evet diyor, at ama o atı kim gördü acaba?
مست آب و پیش روی اوست آن ** اندر آب و بیخبر ز آب روان
Suyun sarhoşu su da gözünün önünde. Kendisi su içinde, fakat akar sudan haberi bile yok.
چون گهر در بحر گوید بحر کو ** وآن خیال چون صدف دیوار او 1080
İnci gibi hani. İnci de deniz içinde deniz nerede? Der. Sedef gibi olan hayal onun duvarı.
گفتن آن کو حجابش میشود ** ابر تاب آفتابش میشود
Nerede demesi kendisine hicap olmakta, güneşin ziyasını kaplayan bir bulut kesilmede.
بند چشم اوست هم چشم بدش ** عین رفع سد او گشته سدش
Kendi kötü gözü, gözüne perde olmada. Ben seddimi kaldırdım demesi, kendisine set kesilmede.
بند گوش او شده هم هوش او ** هوش با حق دار ای مدهوش او
Aklı kulağına bağ olmada. Ey Tanrı şaşkını, aklını Tanrı’ya ver.
در تفسیر قول مصطفی علیهالسلام من جعل الهموم هما واحدا کفاه الله سائر همومه و من تفرقت به الهموم لا یبالی الله فی ای واد اهلکه
Mustafa aleyhisselam’ın “Bütün dertlerini bir dert yapanı, Tanrı başka dertlerden kurtarır. Fakat dertlerini dağıtan, birçok şeylere dertlenen kişiyi, hangi vadide helak olacaksa Tanrı kayırmaz”hadisinin tefsiri
هوش را توزیع کردی بر جهات ** مینیرزد ترهای آن ترهات
Aklını bir çok yerlere dağıttın. Halbuki o saçma sapan uğraşman, o beyhude mırıldanman, bir tereye bile değmez.
آب هش را میکشد هر بیخ خار ** آب هوشت چون رسد سوی ثمار 1085
Aklının suyunu her diken, çekip durdukça akıl suyun, meyvelere nasıl ulaşabilir?
هین بزن آن شاخ بد را خو کنش ** آب ده این شاخ خوش را نو کنش
Kendine gel de o kötü dalı kes, buda. Bu güzel dala su ver de tazelendir.
هر دو سبزند این زمان آخر نگر ** کین شود باطل از آن روید ثمر
Şimdi ikisi de yeşil ama sonuna bak. Bu sonunda bir şeye yaramaz, öbürüyse meyve verir.
آب باغ این را حلال آن را حرام ** فرق را آخر ببینی والسلام
Bağın suyu buna helaldir, ona haram. Aralarındaki farkı sonunda görürsün vesselam.
عدل چه بود آب ده اشجار را ** ظلم چه بود آب دادن خار را
Adalet nedir? ağaçlara su vermek. Zulüm nedir? dikeni sulamak.