- 
		   همچو مریم درد بودش دانه نی  ** سبز کرد آن نخل را صاحبفنی    1190
- Meryem gibi hani. Derdi vardı da tohumu yoktu. Bu dert yüzünden sanat sahibi Tanrı, o kuru hurma ağacını yeşertti.
- 
		    زانک وافی بود آن خاتون راد  ** بیمرادش داد یزدان صد مراد 
- Çünkü o ulu, o temiz kadın vefakardı. Tanrı bu yüzden o istemeden onun yüzlerce muradını vefa etti. 
- 
		    آن جماعت را که وافی بودهاند  ** بر همه اصنافشان افزودهاند 
- Vefakar olan topluluk, bu vefayı bütün aleme yaymışlardır. 
- 
		    گشت دریاها مسخرشان و کوه  ** چار عنصر نیز بندهی آن گروه 
- Denizler de onların buyruklarına uymuştur, dağlar da. Dört unsur bile onlara kul, köle kesilmiştir.
- 
		    این خود اکرامیست از بهر نشان  ** تا ببینند اهل انکار آن عیان 
- Bu, inkar edenler, apaçık görsünler de inansınlar diye onlara bir Tanrı ikramıdır. 
- 
		   آن کرامتهای پنهانشان که آن  ** در نیاید در حواس و در بیان    1195
- Onlar, öyle gizli ikram ve ihsanlara nail olmuşlardır ki, ne akla, hayale gelir, ne de söze sığar. 
- 
		    کار آن دارد خود آن باشد ابد  ** دایما نه منقطع نه مسترد 
- Zaten iş, ebedi olan, kesilmeyen, tükenmesine imkan bulunmayan ikram ve ihsandır.
- 
		  مناجات 
- Münacat
- 
		    ای دهندهی قوت و تمکین و ثبات  ** خلق را زین بیثباتی ده نجات 
- Ey gıda, temkin ve sebat ihsan eden Tanrı, halkı bu sebatsızlıktan kurtar. 
- 
		    اندر آن کاری که ثابت بودنیست  ** قایمی ده نفس را که منثنیست 
- Sabit olmak lazım olan iş de bu iki büklüm olmuş nefse yardım et, onu doğrult. 
- 
		    صبرشان بخش و کفهی میزان گران  ** وا رهانشان از فن صورتگران 
- Sen onlara sabır ver, sen onların terazilerinin iyilik kefelerini ağırlaştır, sen onları suret düzenlerinin hilesinden kurtar.
- 
		   وز حسودی بازشان خر ای کریم  ** تا نباشند از حسد دیو رجیم    1200
- Ey kerem sahibi, sen onları hasetten geri çek de haset yüzünden taşlanmış Şeytan olmasınlar. 
- 
		    در نعیم فانی مال و جسد  ** چون همیسوزند عامه از حسد 
- Halk geçici mal ve beden uğruna hasetten yanıp duruyor. 
- 
		    پادشاهان بین که لشکر میکشند  ** از حسد خویشان خود را میکشند 
- Padişahlara baksana. Haset yüzünden ordu çekip akrabalarını öldürüyorlar.
- 
		    عاشقان لعبتان پر قذر  ** کرده قصد خون و جان همدگر 
- Pislikle dolu düzenbaz aşılar, birbirlerinin kanına, canına kastediyorlar.
- 
		    ویس و رامین خسرو و شیرین بخوان  ** که چه کردند از حسد آن ابلهان 
- Vise’nin, Ramin’in, Husrev’in, Şirin’in hikayelerini oku, o ahmakların haset yüzünden neler yaptıklarını gör. 
- 
		   که فنا شد عاشق و معشوق نیز  ** هم نه چیزند و هواشان هم نه چیز    1205
- Aşık da yok oldu, maşuk da. Zaten onlar da bir şey değillerdi, aşk ve hevesleri de. 
- 
		    پاک الهی که عدم بر هم زند  ** مر عدم را بر عدم عاشق کند 
- O temiz Tanrı’dır ki yoku yoka aşık eder, yoklukları birbirine vurur, işler çıkarır.
- 
		    در دل نهدل حسدها سر کند  ** نیست را هست این چنین مضطر کند 
- Gönlü perişan aşığın gönlünde hasetler baş gösterir. Var olan, yoku bu çeşit güçlüklere sokar, böyle mecbur eder.
- 
		    این زنانی کز همه مشفقتراند  ** از حسد دو ضره خود را میخورند 
- Herkesten ziyade merhametli, esirgeyici olan şu kadınlar yok mu? Öyle olduğu halde iki ortak hasetten birbirini yer. 
- 
		    تا که مردانی که خود سنگیندلند  ** از حسد تا در کدامین منزلند 
- Taş yürekli erkekleri düşün, artık haset yüzünden onlar da ne hale düşerler, bir kıyas et. 
- 
		   گر نکردی شرع افسونی لطیف  ** بر دریدی هر کسی جسم حریف    1210
- Şeriat, latif afsun okumasaydı herkes, düşmanının bedenini yırtar, paramparça ederdi. 
- 
		    شرع بهر دفع شر رایی زند  ** دیو را در شیشهی حجت کند 
- Şeriat şerri def etmek için bir rey kullanır, Şeytanı delil şişesi içine hapseder.
- 
		    از گواه و از یمین و از نکول  ** تا به شیشه در رود دیو فضول 
- Boşboğaz Şeytanı, tanıkla, yeminle, aht’e yemininden dönmesinden ilzam ederde Şeytan bu suretle şişeye girer.
- 
		    مثل میزانی که خشنودی دو ضد  ** جمع میآید یقین در هزل و جد 
- Şeriat iki zıttı hoşnut eden bir teraziye benzer. Alayla doğruyu bir araya getirir.
- 
		    شرع چون کیله و ترازو دان یقین  ** که بدو خصمان رهند از جنگ و کین 
- Şeriat, bil ki kileye teraziye benzer. Onun sebebi ile iki düşman da savaştan kinden kurtulur.