-
تا نگویی دیدم آن شه میگریست ** من چو او بگریستم که آن منکریست
- O padişahı ağlıyor gördüm de ben de onun gibi ağladım demek şartı ile. Çünkü bu söz münkirliktir.
-
گریهی پر جهل و پر تقلید و ظن ** نیست همچون گریهی آن متمن
- Bilgisizlik taklit ve zan ile dolu olan ağlayış, o inanılan kişinin ağlayışına benzemez.
-
تو قیاس گریه بر گریه مساز ** هست زین گریه بدان راه دراز
- Sen bu ağlayışı o ağlayışa kıyas etme. Bu ağlayıştan o ağlayışa uzun bir yol var.
-
هست آن از بعد سیساله جهاد ** عقل آنجا هیچ نتواند فتاد 1305
- O ağlayış, tam otuz yıl savaştan sonra elde edilir. Akıl, o makama yaramaz.
-
هست زان سوی خرد صد مرحله ** عقل را واقف مدان زان قافله
- Akılla o makam arasında yüz konak var. Akıl, o durağı bilemez bilir sanma.
-
گریهی او نه از غمست و نه از فرح ** روح داند گریهی عین الملح
- Onun ağlayışı, ne gamdandır, ne ferahtan. Güzelliğin ta kendisi olan ağlayışı ruh bilir.
-
گریهی او خندهی او آن سریست ** زانچ وهم عقل باشد آن بریست
- Onun ağlayışı da o yandandır, gülüşü de. Aklın vehmettiği şeylerden dışarıdır o.
-
آب دیدهی او چو دیدهی او بود ** دیدهی نادیده دیده کی شود
- Onun gözyaşı, gözüne benzer. Görmeyen göz nasıl olur da gören göze benzer.
-
آنچ او بیند نتان کردن مساس ** نه از قیاس عقل و نه از راه حواس 1310
- Onun gördüğünü ellemeye imkan yoktur, ne akıl kıyası ile bilinir, ne duygu yolu ile!
-
شب گریزد چونک نور آید ز دور ** پس چه داند ظلمت شب حال نور
- Gece, ta uzaktan nuru gördü mü kaçar. Şu halde gece karanlığı, nurun halini nasıl bilir?
-
پشه بگریزد ز باد با دها ** پس چه داند پشه ذوق بادها
- Sinek, rüzgardan kaçar. Artık nasıl olur da rüzgarların zevkini tadabilir?
-
چون قدیم آید حدث گردد عبث ** پس کجا داند قدیمی را حدث
- Önü olmayan geldi mi sonradan olan, abes olur. Şu halde önü olmayan, sonradan olanı nereden bilecek?
-
بر حدث چون زد قدم دنگش کند ** چونک کردش نیست همرنگش کند
- Önü olmayan sonradan olan şeye aksetti mi onu hayran eder. Onu yok etti mi de kendi rengine boyar.
-
گر بخواهی تو بیایی صد نظیر ** لیک من پروا ندارم ای فقیر 1315
- Dilersen yüzlerce benzerini bulabilirsin. Fakat benim için lüzum yok o yoksul:
-
این الم و حم این حروف ** چون عصای موسی آمد در وقوف
- Bu “Elif lâm mim ve Hâ mim” bu harfler tıpkı Musa’nın asasına benzer.
-
حرفها ماند بدین حرف از برون ** لیک باشد در صفات این زبون
- Harfler de görünüşte bu harflere benzerler. Fakat bunların vasıflarından değillerdir.
-
هر که گیرد او عصایی ز امتحان ** کی بود چون آن عصا وقت بیان
- Sınama sözünden eline bir sopa alan kişinin sopası, bir iş başarma da hiç Musa’nın sopasına döner mi?
-
عیسویست این دم نه هر باد و دمی ** که برآید از فرح یا از غمی
- Bu nefes, İsa’nın nefesidir, öyle her yelden, her üfürükten meydana gelme nefes değil ki ferahtan, yahut gamdan meydana gelsin.
-
این الم است و حم ای پدر ** آمدست از حضرت مولی البشر 1320
- Babacığım, bu “Elif lâm mim ve Hâ mim” insanların sahibi Tanrı’dan gelmiştir.
-
هر الف لامی چه میماند بدین ** گر تو جان داری بدین چشمش مبین
- Her elif lâm buna nereden benzeyecek? Canın varsa bunlara o gözle bakma.
-
گر چه ترکیبش حروفست ای همام ** میبماند هم به ترکیب عوام
- Gerçi harflerden meydana gelmiştir, hatta halkın harflerden meydana gelen sözlerine de benzer.
-
هست ترکیب محمد لحم و پوست ** گرچه در ترکیب هر تن جنس اوست
- Muhammet de etten deriden meydana gelmiştir, bu hususta her beden, onun cinsindendir.
-
گوشت دارد پوست دارد استخوان ** هیچ این ترکیب را باشد همان
- Eti vardır, derisi vardır, kemiği vardır. Fakat hiç bu bedenlere benzer mi?
-
که اندر آن ترکیب آمد معجزات ** که همه ترکیبها گشتند مات 1325
- O terkip de öyle mucizeler meydana geldi ki bütün terkipler mat oldular.
-
همچنان ترکیب حم کتاب ** هست بس بالا و دیگرها نشیب
- Kuran’daki “Hâ mim” terkibi de böyledir. Pek yücedir o,öbür terkiplerse pek aşağıda.