-
چون تفحص کرد از حال اشک ** دید خفته زیر خر آن نرگسک
- Eşeğin haline dikkat edip dururken bir de ne görsün? O halayık eşeğin altına yatmıyor mu?
-
از شکاف در بدید آن حال را ** بس عجب آمد از آن آن زال را
- Bunu kapının yarığından gördü bu hale pek şaştı.
-
خر همیگاید کنیزک را چنان ** که به عقل و رسم مردان با زنان 1345
- Eşek, erkekler kadınlara nasıl yakınlaşırsa aynen onun gibi halayığa yakınlaşmış, işini becermekteydi.
-
در حسد شد گفت چون این ممکنست ** پس نم اولیتر که خر ملک منست
- Kadın hasede düştü. Dedi ki, bu eşek, benim eşeğim, nasıl olur bu iş? Bu işin bana olması lazım ben işe daha ehlim.
-
خر مهذب گشته و آموخته ** خوان نهادست و چراغ افروخته
- Eşek işi öğrenmiş, alışmış. Adeta sofra yayılmış, mum da yanmış.
-
کرد نادیده و در خانه بکوفت ** کای کنیزک چند خواهی خانه روفت
- Görmemezlikten gelip ahırın kapısını vurdu. A kız ne vakte dek ahırı süpürüp duracaksın? dedi.
-
از پی روپوش میگفت این سخن ** کای کنیزک آمدم در باز کن
- Bu sözü işi gizlemek için söylüyor, ben geldim kapıyı aç diyordu.
-
کرد خاموش و کنیزک را نگفت ** راز را از بهر طمع خود نهفت 1350
- Sustu, halayığa hiçbir şey söylemedi. Bu işe tamah ettiği için işi gizledi.
-
پس کنیزک جمله آلات فساد ** کرد پنهان پیش شد در را گشاد
- Halayık bütün fesat aletlerini gizleyip kapıyı açtı.
-
رو ترش کرد و دو دیده پر ز نم ** لب فرو مالید یعنی صایمم
- Yüzünü ekşitip gözlerini yaşartarak dudaklarını oynatmaya başladı, güya oruçluyum demek istiyordu.
-
در کف او نرمه جاروبی که من ** خانه را میروفتم بهر عطن
- Eline sapı yıpranmış bir süpürge aldı, develerin yatması için ahırı süpürüyor göründü.
-
چونک باع جاروب در را وا گشاد ** گفت خاتون زیر لب کای اوستاد
- Elinde süpürge kapıyı açınca kadın, dudak altından seni usta seni, dedi.
-
رو ترش کردی و جاروبی به کف ** چیست آن خر برگسسته از علف 1355
- Yüzünü ekşittin, eline süpürgeyi aldın, iyi. Fakat yemeden içmeden kesilmiş eşeğin hali ne?
-
نیم کاره و خشمگین جنبان ذکر ** ز انتظار تو دو چشمش سوی در
- İşi yarıda kalmış, öfkeli, aleti oynayıp durmada. Gözleri kapıda seni beklemede.
-
زیر لب گفت این نهان کرد از کنیز ** داشتش آن دم چو بیجرمان عزیز
- Bunu dudağı altından söyledi, halayıktan gizledi. Onu suçsuz gibi ululayıp,
-
بعد از آن گفتش که چادر نه به سر ** رو فلان خانه ز من پیغام بر
- Dedi ki: Tez çarşafını başına al. Filan eve git benden selam söyle.
-
این چنین گو وین چنین کن وآنچنان ** مختصر کردم من افسانهی زنان
- Şunu söyle, böyle yap, şöyle et. Neyse ben kadınların masallarını kısa kesiyorum.
-
آنچ مقصودست مغز آن بگیر ** چون براهش کرد آن زال ستیر 1360
- Maksat neyse sen onun hülasasını al. O işi görmezlikten gelen kadın onu yola vurunca,
-
بود از مستی شهوت شادمان ** در فرو بست و همیگفت آن زمان
- Zaten şehvetten sarhoş olmuştu, hemen kapıyı kapadı, oh dedi.
-
یافتم خلوت زنم از شکر بانگ ** رستهام از چار دانگ و از دو دانگ
- Yalnız kaldım, bağıra, bağıra şükredeyim. Artık erkeklerin gah tam, gah yarım yamalak yakınlaşmasından kurtuldum.
-
از طرب گشته بزان زن هزار ** در شرار شهوت خر بیقرار
- Kadının keçileri, sanki bini bulmuştu, öyle neşelendi. Eşeğin şehvet ateşiyle kararsız bir hale düştü.
-
چه بزان که آن شهوت او را بز گرفت ** بز گرفتن گیج را نبود شگفت
- Hatta ne keçisi? O yakınlaşma kadını keçi haline getirdi. Ahmağı keçi haline getirmeye, hor hakir bir hale sokmaya şaşılmaz ki!
-
میل شهوت کر کند دل را و کور ** تا نماید خر چو یوسف نار نور 1365
- Şehvet isteği, gönlü sağır ve kör yaptı mı eşeği bile Yusuf gibi nurdan meydana gelmiş bir ateş parçası gösterir.
-
ای بسا سرمست نار و نارجو ** خویشتن را نور مطلق داند او
- Nice ateşten sarhoş olmuşlar vardır ki ateş ararlar, kendilerini de mutlak nur sanırlar.
-
جز مگر بندهی خدا یا جذب حق ** با رهش آرد بگرداند ورق
- Yalnız Tanrı kulu böyle değildir. yahut da Tanrı birisini çeker çevirir de yola getirir, yaprağı döndürür bu da başka!