-
نیم کاره و خشمگین جنبان ذکر ** ز انتظار تو دو چشمش سوی در
- İşi yarıda kalmış, öfkeli, aleti oynayıp durmada. Gözleri kapıda seni beklemede.
-
زیر لب گفت این نهان کرد از کنیز ** داشتش آن دم چو بیجرمان عزیز
- Bunu dudağı altından söyledi, halayıktan gizledi. Onu suçsuz gibi ululayıp,
-
بعد از آن گفتش که چادر نه به سر ** رو فلان خانه ز من پیغام بر
- Dedi ki: Tez çarşafını başına al. Filan eve git benden selam söyle.
-
این چنین گو وین چنین کن وآنچنان ** مختصر کردم من افسانهی زنان
- Şunu söyle, böyle yap, şöyle et. Neyse ben kadınların masallarını kısa kesiyorum.
-
آنچ مقصودست مغز آن بگیر ** چون براهش کرد آن زال ستیر 1360
- Maksat neyse sen onun hülasasını al. O işi görmezlikten gelen kadın onu yola vurunca,
-
بود از مستی شهوت شادمان ** در فرو بست و همیگفت آن زمان
- Zaten şehvetten sarhoş olmuştu, hemen kapıyı kapadı, oh dedi.
-
یافتم خلوت زنم از شکر بانگ ** رستهام از چار دانگ و از دو دانگ
- Yalnız kaldım, bağıra, bağıra şükredeyim. Artık erkeklerin gah tam, gah yarım yamalak yakınlaşmasından kurtuldum.
-
از طرب گشته بزان زن هزار ** در شرار شهوت خر بیقرار
- Kadının keçileri, sanki bini bulmuştu, öyle neşelendi. Eşeğin şehvet ateşiyle kararsız bir hale düştü.
-
چه بزان که آن شهوت او را بز گرفت ** بز گرفتن گیج را نبود شگفت
- Hatta ne keçisi? O yakınlaşma kadını keçi haline getirdi. Ahmağı keçi haline getirmeye, hor hakir bir hale sokmaya şaşılmaz ki!
-
میل شهوت کر کند دل را و کور ** تا نماید خر چو یوسف نار نور 1365
- Şehvet isteği, gönlü sağır ve kör yaptı mı eşeği bile Yusuf gibi nurdan meydana gelmiş bir ateş parçası gösterir.
-
ای بسا سرمست نار و نارجو ** خویشتن را نور مطلق داند او
- Nice ateşten sarhoş olmuşlar vardır ki ateş ararlar, kendilerini de mutlak nur sanırlar.
-
جز مگر بندهی خدا یا جذب حق ** با رهش آرد بگرداند ورق
- Yalnız Tanrı kulu böyle değildir. yahut da Tanrı birisini çeker çevirir de yola getirir, yaprağı döndürür bu da başka!
-
تا بداند که آن خیال ناریه ** در طریقت نیست الا عاریه
- Böyle olan o ateş hayali bilir, o hayalin yolda eğreti olduğunu anlar.
-
زشتها را خوب بنماید شره ** نیست چون شهوت بتر ز آفتاب ره
- Hırs çirkinleri güzel gösterir. Yol afetleri içinde şehvetten beteri yoktur.
-
صد هزاران نام خوش را کرد ننگ ** صد هزاران زیرکان را کرد دنگ 1370
- Şehvet yüz binlerce iyi adı kötüye çıkarmıştır. Yüz binlerce akıllı, fikirli adamı şaşkın bir hale getirmiştir.
-
چون خری را یوسف مصری نمود ** یوسفی را چون نماید آن جهود
- Bir eşeği bile Mısır Yusuf’u gibi güzel gösterdikten sonra o çıfıt, bir Yusuf’u nasıl gösterir?
-
بر تو سرگین را فسونش شهد کرد ** شهد را خود چون کند وقت نبرد
- Pisliği afsunu ile sana bal göstermede, iş inada bindi mi balı nasıl gösterir? Bir düşün artık.
-
شهوت از خوردن بود کم کن ز خور ** یا نکاحی کن گریزان شو ز شر
- Şehvet yemeden olur, az ye. Yahut bir kadın nikahla da kötülükten kaç.
-
چون بخوردی میکشد سوی حرم ** دخل را خرجی بباید لاجرم
- Yedin içtin mi şehvet, seni harama çeker. Ele gireni elbet harcetmek gerektir.
-
پس نکاح آمد چو لاحول و لا ** تا که دیوت نفکند اندر بلا 1375
- Şu halde nikah Lâhavle okumaya benzer. Oku, yani bir kadın nikahla da şehvet, seni belaya düşürmesin.
-
چون حریص خوردنی زن خواه زود ** ورنه آمد گربه و دنبه ربود
- Madem ki, yemeye içmeye hırsın var, çabuk bir kadın al evlen. Yoksa bil ki kedi gelir yağlı kuyruğu kapar.
-
بار سنگی بر خری که میجهد ** زود بر نه پیش از آن کو بر نهد
- Sıçrayan eşeğin sırtına taş yükü vur, o kaçmadan, sıçramadan önce sırtına yükü yükle.
-
فعل آتش را نمیدانی تو برد ** گرد آتش با چنین دانش مگرد
- Ateşin ne yaptığını bilmezsin, savul oradan. Bu çeşit bilginle ateşin çevresinde dönüp dolaşma.
-
علم دیگ و آتش ار نبود ترا ** از شرر نه دیگ ماند نه ابا
- Ateşe çömleği koyup çorba pişirmeyi bilmiyorsan bil ki ne çömlek kalır, ne çorba.
-
آب حاضر باید و فرهنگ نیز ** تا پزد آب دیگ سالم در ازیز 1380
- Su hazır olmalı, ahçılığı da bilmelisin ki o tenceredeki çorba, dökülmeden, bozulmadan pişsin.