-
هین ز حرص خویش میزان را مهل ** آز و حرص آمد ترا خصم مضل
- Kendine gel de hırsından teraziyi bırakma. Hırs ve tamah seni azdıran bir düşmandır.
-
حرص جوید کل بر آید او ز کل ** حرص مپرست ای فجل ابن الفجل
- Hırs, hepsini ister fakat bütün lezzetlerden mahrum olur. A turp oğlu turp hırsa tapma.
-
آن کنیزک میشد و میگفت آه ** کردی ای خاتون تو استا را به راه
- O halayıkcağız hem gidiyor, hem de ah diyordu; a kadın sen ustayı yola saldın.
-
کار بیاستاد خواهی ساختن ** جاهلانه جان بخواهی باختن
- Ustasız is yapmak istedin. Bilgisizlikle canınla oynamaya kalkıştın.
-
ای ز من دزدیده علمی ناتمام ** ننگ آمد که بپرسی حال دام 1405
- Benden bir bilgidir çaldın, çaldın ama tuzağın ahvalini sormaya arlandın.
-
هم بچیدی دانه مرغ از خرمنش ** هم نیفتادی رسن در گردنش
- Kuş, hem harmanından tane toplamalıydı, hem de boynuna ip dolaşmamalıydı.
-
دانه کمتر خور مکن چندین رفو ** چون کلوا خواندی بخوان لا تسرفوا
- Taneyi az ye bu kadar pis boğaz olma. “Yiyin” emrini okudunsa “İsraf etmeyin” emrini de oku.
-
تا خوری دانه نیفتی تو به دام ** این کند علم و قناعت والسلام
- Bu suretle tane yemekle beraber tuzağa da düşme. Bilgi ve kanaat ancak bunu icap ettirir.
-
نعمت از دنیا خورد عاقل نه غم ** جاهلان محروم مانده در ندم
- Akıllı kişi dünyanın gamını yemez, nimetini yer. Bilgisizlerse nedamet içinde mahrum kalırlar.
-
چون در افتد در گلوشان حبل دام ** دانه خوردن گشت بر جمله حرام 1410
- Boğazlarına tuzağın ipi dolaştı mi tane yemek, hepsine haram olur.
-
مرغ اندر دام دانه کی خورد ** دانه چون زهرست در دام ار چرد
- Kuş, tuzaktaki taneyi nasıl yer? Yemeye kalkışırsa tuzaktaki tane zehre döner.
-
مرغ غافل میخورد دانه ز دام ** همچو اندر دام دنیا این عوام
- Tuzaktaki taneyi gafil kuş yer, halkın bu dünya tuzağındaki nimetleri yemesi gibi.
-
باز مرغان خبیر هوشمند ** کردهاند از دانه خود را خشکبند
- Akıllı ve işten haberi olan kuşlar, kendilerini taneden adamakıllı çekerler.
-
که اندرون دام دانه زهرباست ** کور آن مرغی که در فخ دانه خواست
- Çünkü, tuzağın içindeki taneler zehirlidir. Kördür o kuş ki tuzaktan tane diler.
-
صاحب دام ابلهان را سر برید ** وآن ظریفان را به مجلسها کشید 1415
- Tuzak sahibi, aptalların başını keser. Güzel ve narin olanlarıysa meclislere çeker götürür.
-
که از آنها گوشت میآید به کار ** وز ظریفان بانگ و نالهی زیر و زار
- Çünkü aptalların ancak etleri işe yarar. Güzel ve zariflerinse güzel sesleri işe yarar.
-
پس کنیزک آمد از اشکاف در ** دید خاتون را به مرده زیر خر
- Hasılı halayıkcağız kapının yarığından, hanımının eşeğin altında can verdiğini görünce,
-
گفت ای خاتون احمق این چه بود ** گر ترا استاد خود نقشی نمود
- Dedi ki: A ahmak kadın, bu iş nedir? Sana ustan bir şey gösterdiyse,
-
ظاهرش دیدی سرش از تو نهان ** اوستا ناگشته بگشادی دکان
- Yalnız görünüşe kapıldın. Halbuki iç yüzü senden gizliydi. Usta olmadan dükkan açtın.
-
کیر دیدی همچو شهد و چون خبیص ** آن کدو را چون ندیدی ای حریص 1420
- Bal gibi, paluze gibi olan o aleti gördün,âlâ. Fakat a haris neden kabağı görmedin?
-
یا چون مستغرق شدی در عشق خر ** آن کدو پنهان بماندت از نظر
- Yoksa eşeğin askına o kadar mi dalmıştın ki gözüne kabak görünmedi?
-
ظاهر صنعت بدیدی زوستاد ** اوستادی برگرفتی شاد شاد
- Ustadan sanatın dış yüzünü gördün sevine, sevine ustalığa kalkıştın.
-
ای بسا زراق گول بیوقوف ** از ره مردان ندیده غیر صوف
- Nice riyacı ve işten haberi olmayan ahmak kişiler vardır ki erlerin yolundan göre, göre ancak sof kumaş görmüştür.
-
ای بسا شوخان ز اندک احتراف ** از شهان ناموخته جز گفت و لاف
- Nice boş boğazlar vardır ki azıcık bir hüner elde etmişler, padişahlardan laftan başka bir şey öğrenmemişlerdir.
-
هر یکی در کف عصا که موسیام ** میدمد بر ابلهان که عیسیام 1425
- Her biri Musa’yım diye eline bir sopa almış, her biri, İsa’yım diye ahmaklara üfürmeye kalkışmıştır.