Seni arayan müşteriyi ara, senin başlangıcını ve sonunu bilen müşteriyi bul.
هین مکش هر مشتری را تو به دست ** عشقبازی با دو معشوقه بدست 1465
Kendine gel. Her müşteriye el atma. İki sevgiliyi sevmek kötüdür.
زو نیابی سود و مایه گر خرد ** نبودش خود قیمت عقل و خرد
O, satın alsa bile ondan kar elde edemezsin. Onda akla fikre değer verme kabiliyeti yoktur.
نیست او را خود بهای نیم نعل ** تو برو عرضه کنی یاقوت و لعل
O, yarım nal parasına bile sahip değilken sen tutuyor, ona yakut ve lâl gösteriyorsun.
حرص کورت کرد و محرومت کند ** دیو همچون خویش مرجومت کند
Şeytan, nasıl kendisini taslanmış bir hale getirmişse hırs da tıpkı onun gibi seni kör etmiş, her şeyden mahrum bırakmıştır.
همچنانک اصحاب فیل و قوم لوط ** کردشان مرجوم چون خود آن سخوط
O, azapçı Şeytan, Fil ashabı ile Lut kavmini nasıl taşlatmışsa onları da tıpkı öyle taşlatmış, helak etmiştir.
مشتری را صابران در یافتند ** چون سوی هر مشتری نشتافتند 1470
Müşteriyi, sabredenler bulurlar. Çünkü onlar, her müşteriye koşmazlar.
آنک گردانید رو زان مشتری ** بخت و اقبال و بقا شد زو بری
Kim o müşteriden yüz çevirirse o adamdan baht da yüz çevirir, ikbal de, ebedilik de.
ماند حسرت بر حریصان تا ابد ** همچو حال اهل ضروان در حسد
Darvan’lilar nasıl haset yüzünden ebedi olarak hasrette kaldılarsa, haris olanlar da ebediyen hasrette kalmışlardır.
قصهی اهل ضروان و حسد ایشان بر درویشان کی پدر ما از سلیمی اغلب دخل باغ را به مسکینان میداد چون انگور بودی عشر دادی و چون مویز و دوشاب شدی عشر دادی و چون حلوا و پالوده کردی عشر دادی و از قصیل عشر دادی و چون در خرمن میکوفتی از کفهی آمیخته عشر دادی و چون گندم از کاه جدا شدی عشر دادی و چون آرد کردی عشر دادی و چون خمیر کردی عشر دادی و چون نان کردی عشر دادی لاجرم حق تعالی در آن باغ و کشت برکتی نهاده بود کی همه اصحاب باغها محتاج او بدندی هم به میوه و هم به سیم و او محتاج هیچ کس نی ازیشان فرزندانشان خرج عشر میدیدند منکر و آن برکت را نمیدیدند همچون آن زن بدبخت که کدو را ندید و خر را دید
Darvan'lıların Babamız, bönlüğünden bahçenin hasılatından çoğunu yoksullara verirdi. Üzüm oldu mu, onda birini, kuru üzüm yapıldı mı onda birini, helva ve paluze pişirildi mi onda birini, harman toplanıp başaklar yığın yapıldı mı onda birini, harman döğüldü mü onda birini, samanla karışık buğdayın onda birini, buğday samandan ayrıldı mı onda birini, öğütülüp un oldu mu onda birini, hamur yoğruldu mu onda birini, ekmek yapıldı mı yine onda birini verirdi deyip yoksullara haset etmeleri. Ulu Tanrı, bu yüzden o bahçeye, tarlaya bir bereket vermişti ki bütün bahçe sahipleri, o bahçeyle tarlanın sahibine muhtaç olurlar, hem meyve, hem de para isterlerdi. Halbuki o bahçe ve tarla sahibi, onların hiçbirine muhtaç olmazdı. Adamın oğulları, tekrar tekrar onda bir verişi görüyorlardı da, o bereketi görmüyorlardı, hani o kadın gibi... Eşeğin aletini gördü de kabağı göremediydi ya!
بود مردی صالحی ربانیی ** عقل کامل داشت و پایان دانیی
Temiz bir Tanrı adamı vardı. Aklı, her şeye erer, işin sonunu görürdü.
در ده ضروان به نزدیک یمن ** شهره اندر صدقه و خلق حسن
Yemen ülkesine yakın Darvan şehrindendi, sadaka vermekle, güzel huylu olmakla şöhret kazanmıştı.
کعبهی درویش بودی کوی او ** آمدندی مستمندان سوی او 1475
Civarı yoksullarla Kâbe kesilmişti. Bir şey umanlar hep onun civarına gelirlerdi.
هم ز خوشه عشر دادی بیریا ** هم ز گندم چون شدی از که جدا
Riyasız olarak mahsulünün onda birini verir, buğday samandan ayrıldı mi tekrar,
آرد گشتی عشر دادی هم از آن ** نان شدی عشر دگر دادی ز نان
Öğütülüp un haline geldi mi, ekmek pişirildi mi yine onda birini verirdi.
عشر هر دخلی فرو نگذاشتی ** چارباره دادی زانچ کاشتی
Her elde ettiğinin onda birini verir, ektiğinin öşrünü dört kere yoksullara dağıtırdı.
بس وصیتها بگفتی هر زمان ** جمع فرزندان خود را آن جوان
O, yiğit her zaman bütün oğullarına vasiyetlerde bulunur;
الله الله قسم مسکین بعد من ** وا مگیریدش ز حرص خویشتن 1480
Tanrı hakkı için, Tanrı hakkı için benden sonra hırsınıza uyup yoksulların hakkını vermemezlikte bulunmayın.
تا بماند بر شما کشت و ثمار ** در پناه طاعت حق پایدار
Bu onda birleri verin de Tanrı koruması ile mahsulünüz elinizde kalsın.
دخلها و میوهها جمله ز غیب ** حق فرستادست بیتخمین و ریب
Tahmine şüpheye hacet yok, mahsulleri gayp âleminden veren de Tanrıdır, meyveleri veren de.
در محل دخل اگر خرجی کنی ** درگه سودست سودی بر زنی
Gelir zamanında harcedersen bu harcetmen, kar kazancıdır, kar edersin.
ترک اغلب دخل را در کشتزار ** باز کارد که ویست اصل ثمار
Köylünün çoğu tarlasından elde ettiği tohumu yine eker.
بیشتر کارد خورد زان اندکی ** که ندارد در بروییدن شکی 1485
Yediğinden fazlasını yine tohumluk yapar. Çünkü tekrar mahsul elde edeceğinden şüphe etmez.
زان بیفشاند به کشتن ترک دست ** که آن غلهش هم زان زمین حاصل شدست
Tohumu, o yerden elde ettiği için yine o yere saçmaktan çekinmez.
کفشگر هم آنچ افزاید ز نان ** میخرد چرم و ادیم و سختیان
Kunduracı da ekmeğinden arttırdığı parayla gön ve sahtiyan satın alır.
که اصول دخلم اینها بودهاند ** هم ازینها میگشاید رزق بند
Elime ne geçiyorsa bunlardan geçiyor. Kapalı rızkım bunlarla açılıyor der.